19 Nisan 2012 Perşembe

Yldız Sarayı


Meşhur Osmanlı saraylarından. İstanbul’da, Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki tepededir. Burada Yıldız Sarayı’ndan başka pek çok köşk ve kasır vardır. Bütün bu yapılar Beşiktaş’a oradan da Ortaköy’e kadar uzanan beş yüz bin metre karelik bir sahayı kaplar. Kânûnî Sultan Süleymân Han zamanında bir av yeri olan bu saha üzerinde ilk inşâ edilen saray, sultan üçüncü Selîm Han zamanında annesi Mihrimâh Vâlide Sultan için yapıldı. Babası için de bir çeşme inşâ edilmişti.

Valide Sultan


Osmanlı Devleti’nde pâdişâh anneleri için kullanılan tâbir. Vâlide sultanların resmî ünvânı Mehd-i ulyâ idi. Rivayete göre vâlide sultan tâbiri ilk defa sultan üçüncü Murâd Han tarafından vâlidesine verilmiş ve sonra devamlı olarak kutlanılmıştır.
Harem-i hümâyûnun en yüksek makamı vâlide sultanlıktı. Vâlide sultan, protokolde pâdişâhdan sonra gelirdi. Devlet içindeki büyük nüfuzlarına rağmen, siyâsetle uğraşanları yok denecek kadar azdır. Bunun yanında, hemen hepsi hayır işleri ile meşgul olmuşlardır.

Talat Paşa


Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında yetişen devlet adamı ve İttihâd ve Terakkî fırkası ileri gelenlerinden. İsmi, Mehmed Talat olup, babası, bâzı kazalarda sorgu hâkimi muavinliği yapan Ahmed Vâsıf Efendi, annesi Hürmüz Hanım’dır. Aslen Kırcaali’nin Çepelceli köyünden olup, 1874’de Edirne’de doğdu. İlk tahsîlini, Vize İbtidâî mektebinde gördükten sonra, Edirne askerî Rüşdiye mektebine girdi. Burayı bitirip, İdâdî mektebine kaydolacağı sırada mekteb muallimlerinden birini döğdüğü için diploma alamadı. Daha sonra aldıysa da, kayıt zamanı geçtiği için idâdiye giremedi. On sekiz yaşındayken babasını kaybetti. Bundan sonra, Edirne posta ve telgraf idaresinde kâtiplik vazîfesi aldı ve Alyans İsrail mektebinde Türkçe hocalığı yaptı. Mekteb müdürünün kızından Fransızca öğrendi.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Cem Sultan


Fâtih Sultan Mehmed Han’ın küçük oğlu. 23 Aralık 1459 günü Edirne Sarayı’nda doğdu. Annesinin adı Çiçek Hâtûn idi. İlk terbiyesini saray hocalarından ve annesinden aldı. Fikrî terbiyesi ve tahsîli için beş yaşına geldiğinde bir hoca tâyin edildi. Dokuz yaşına geldiğinde, Kastamonu sancakbeyligine gönderildi (1469). O devirlerde şehzâdeleri küçük yaşlarından îtibâren Anadolu vilâyetlerine göndermek usûldendi. Yanlarına vezirlerden biri, lala sıfatıyla verilir ve bu suretle idarî işler öğretilirdi. Cem Sultan, Kastamonu’da dört sene kaldı. Bu süre zarfında ilim ve edebiyat tahsiliyle meşgul oldu.

Kaptan-ı Derya


Osmanlı Devleti bahriye (deniz kuvvetleri) teşkilâtının en büyük âmiri ve donanmanın baş kumandanına verilen ünvân. Buna Deryâ beyi veya Kaptan paşa da denirdi.
Kaptân-ı deryâ vezirlik rütbesini hâiz olup, teşrîfâtta (protokolde) vüzerâ-yı izam (büyük vezirler) arasında yer alırdı. Arz günlerinde Dîvân-ı hümâyûna gelir, derecesine göre vezirlerin yanında kubbe altında otururdu. Kaptân-ı deryanın elinde hâkimiyet alâmeti olarak sedefkârî âsâsı olup, tersanede onunla gezerdi. Bahriye ile ilgili Dîvân-ı hümâyûna gelen dâvalar kendisine havale olunur, dîvânda muayyen bir yerde oturup dâvalara bakar ve karar verirdi. Tersaneye geldiği zaman orada da dâva dinler ve dâva işi nereye âid ise oranın kâdısına buyruldu gönderir, lüzum hâsıl olursa dâvayı kâdıya da havale ederdi.

İbrahim Müteferrika


Yirmisekiz Çelebizâde Saîd Mehmed Efendi ile beraber İstanbul’da ilk Türk matbaasını kurarak irfan hayâtımıza hizmet eden değerli bir zât. 1674 senesinde Macaristan’ın Kolojvar şehrinde doğan ve kalvenist bir Macar ailesinin oğlu olan İbrâhim Müteferrika’nın, müslüman olmadan evvelki adı bilinmemektedir. İyi bir eğitim gördükten sonra râhib olmak üzere protestan kilisesinde tahsîl gördüğü sırada 1692’de Türk akıncılarının eline esir düşerek İstanbul’a getirildi. İbrâhim Müteferrika’nın iyi bir ilâhiyât tahsili görmüş olması, İslâm dînini kolayca tanımasına ve kabul etmesine yardım etti. İslâm dînine girmesi, hayâtının önemli bir dönüm noktası oldu. Ömrü boyunca İslâm dînine ve ilme hizmet etti.

Hasan Rıza Paşa


Balkan harbi sırasında Işkodra savunma kumandanlığını yapan Osmanlı paşası. Aslen Kastamonu vilâyetinin Tosya ilçesinden olan Hasan Rızâ, 1871’de doğdu. Bağdâd ve Kastamonu vâliliklerinde bulunan Nâmık Paşa’nın oğludur. İlkokulu ve askerî rüşdiyeyi İstanbul’da, askerî idadiyi Bursa’da okudu. 1889-1892 seneleri arasında Harb okulunda okudu. 1895’de kurmay yüzbaşı olarak Mekteb-i Erkân-ı harbiye-i şahaneden me’zûn oldu. Burada kurmay subaylara ders veren Mahmûd Muhtar Paşa tarafından muavin olarak alıkonuldu. Türk-Yunan harbinde, isteği üzerine Alasonya ordusu Erkân-ı harbiye riyasetine tâyin edildi ve 7 Ekim 1897’de kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu.

13 Nisan 2012 Cuma

Hasan Rıza Paşa


Balkan harbi sırasında Işkodra savunma kumandanlığını yapan Osmanlı paşası. Aslen Kastamonu vilâyetinin Tosya ilçesinden olan Hasan Rızâ, 1871’de doğdu. Bağdâd ve Kastamonu vâliliklerinde bulunan Nâmık Paşa’nın oğludur. İlkokulu ve askerî rüşdiyeyi İstanbul’da, askerî idadiyi Bursa’da okudu. 1889-1892 seneleri arasında Harb okulunda okudu. 1895’de kurmay yüzbaşı olarak Mekteb-i Erkân-ı harbiye-i şahaneden me’zûn oldu. Burada kurmay subaylara ders veren Mahmûd Muhtar Paşa tarafından muavin olarak alıkonuldu. Türk-Yunan harbinde, isteği üzerine Alasonya ordusu Erkân-ı harbiye riyasetine tâyin edildi ve 7 Ekim 1897’de kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu. 21 Ağustos 1898’de binbaşı, 18 Nisan 1899’da kaymakamlığa (yarbaylığa) terfî ettirildi.

Hafsa Sultan


Yavuz Sultan Selîm Han’ın, vakfiyeleriyle meşhur zevcesi ve Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın annesi. Kırım Bahçesaray’da doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Kırım hanı Mengli Giray’ın kızıdır. 1534 (H. 940) târihinde İstanbul’da vefât etti. Yavuz Sultan Selîm Han’ın türbesi yanına defnedildi. Sonradan oğlu Kânûnî tarafından üzerine bir türbe yaptırıldı. Türbesi 1892 yılında yıkılmış, meşrûtiyetten önce yeniden yapımına başlanmış ise de yarım kalmıştır. Günümüzde bu türbe, temellerine kadar yıkılmış bir hâlde bulunmaktadır.

Ertuğrul Gazi


Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gâzi’nin babası. Gündüz Alp’in oğludur. Oğuzların kayı boyundandır. Cengiz’in İslâm memleketlerini talan ettiği sırada, babası, Selçuklu topraklarında yaşamak üzere kabilesiyle beraber ülkesini terk etmiş, Amu Deryâ’yı geçip Oğuzların yoğun olduğu Aral havzasına gelmişti. 1220’lerde Horasan’ın kuzey sınırına, oradan Karakum çölünün güneyine, oradan da Merv yoluyla Ahlat’a ulaşmıştı. Moğol istilâsının buralara kadar ulaşması üzerine kabilesine daha uygun bir yer arayan Gündüz Alp, Erzincan’a doğru hareket etmiş, Pasin ovasında Sürmeli çukura geldiklerinde hastalanarak vefât etmişti.

12 Nisan 2012 Perşembe

Turgut Reis


Büyük Türk denizcisi. Trablusgarb fâtihi. Osmanlı Devleti’nin Menteşe (Muğla) sancağında, Saravuloz bucağının bir köyünde 1485 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Veli isminde bir çiftçinin oğludur. Gençliğinde cirid, güreş, okçuluk gibi spor dallarında gösterdiği ustalık ve cesaretiyle çevrede tanınıp, Menteşe kıyılarından levend toplayan Hızır Reis’in (Barbaros Hayreddin Paşa) adamları tarafından seçilerek Cezâyir levendleri arasına katıldı. Yiğitliğiyle ün saldığından kısa sürede reis oldu.

Şehzade


Türk-İslâm devletlerinde hükümdar sülâlesinin erkek evlâdı hakkında kullanılan bir tâbir. Osmanlı Devleti’nde de pâdişâh soyundan gelen erkek çocuklara şehzâde ünvânı veriliyordu.
Şehzâde ve sultanların doğumlarında, sarayda özel merasimler yapılırdı. Doğum haberi hatt-ı hümâyûnla sadrârazama bildirilirdi. Doğan çocuk erkek ise, hatt-ı hümâyûnu dârüsseâde ağası, kız ise yüksek rütbeli bir saray ağası getirirdi. Bu tebliğ üzerine sadrâzam, şeyhülislâm, vezirler ve teşrifata dâhil devlet erkânı (kazaskerler, yeniçeri ağası v.s.) saraya giderler ve silâhdâr ağa vasıtasıyla huzura kabul edilirler, tebrikten sonra hil’at giydirilerek dönerlerdi. Durum toplar atılarak İstanbul halkına da îlân edilirdi. Ayrıca memleketin dört bir tarafına fermanlar gönderilir ve mahallin şer’i mahkemelerinde sicillere kaydolunarak toplar atılır şenlikler yapılırdı.

Ahmed Vâsıf


Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında yetişen devlet adamı ve İttihâd ve Terakkî fırkası ileri gelenlerinden. İsmi, Mehmed Talat olup, babası, bâzı kazalarda sorgu hâkimi muavinliği yapan Ahmed Vâsıf Efendi, annesi Hürmüz Hanım’dır. Aslen Kırcaali’nin Çepelceli köyünden olup, 1874’de Edirne’de doğdu. İlk tahsîlini, Vize İbtidâî mektebinde gördükten sonra, Edirne askerî Rüşdiye mektebine girdi. Burayı bitirip, İdâdî mektebine kaydolacağı sırada mekteb muallimlerinden birini döğdüğü için diploma alamadı. Daha sonra aldıysa da, kayıt zamanı geçtiği için idâdiye giremedi. On sekiz yaşındayken babasını kaybetti. Bundan sonra, Edirne posta ve telgraf idaresinde kâtiplik vazîfesi aldı ve Alyans İsrail mektebinde Türkçe hocalığı yaptı. Mekteb müdürünün kızından Fransızca öğrendi.

10 Nisan 2012 Salı

Filistin


Hazret-i İsa’nın doğup yaşadığı, Allahü teâlânın dînini yaymak için ızdırap çektiği yer olması sebebiyle hıristiyanlarca; kendilerine Allahü teâlâ tarafından vâd edilen yer, ard-ı mev’ûd olduğu için yahûdîlerce; Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) mîrâca yükseldiği ve müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksâ’nın bulunması sebebiyle de müslümanlarca mukaddes kabul edilen Kudüs’ün de içinde yer aldığı; kuzeyde Lübnan, güneyde Kızıldeniz, batıda Akdeniz, doğuda Suriye çölü ile çevrili bölgeye verilen ad.

Edirne Antlaşması


Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, 14 Eylül 1829 târihinde Edirne’de imzalanan andlaşma. Rusya 1812 senesinde Osmanlı Devleti ile yaptığı Bükreş barış andlaşmasından iki yıl sonra andlaşmanın bâzı maddelerine îtirâz ederek, bir kısım hükümlerin yorumlanması gerektiğini ileri sürdü. 1814 senesinden beri bu yolda çalışan Rusya, tehdîdlerde bulundu. Osmanlı Devleti, Mora’da çıkan isyânı bastırdığı sırada, koyu bir Osmanlı düşmanı olan birinci Nikola, Rus çarı olmuştu. Bu sırada Osmanlı Devleti’nin başına gaileler açan Yeniçeri ocağı da 1826 yılında kaldırılmıştı. Yeni ve kuvvetli bir Osmanlı ordusunun kurulmasından endişelenen Rus çarı birinci Nikola, böyle bir teşebbüse fırsat vermek istemiyordu.

Bosna Hersek


Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki önemli eyâletlerinden. Balkan yarımadasının kuzey-bat ısında bulunan Bosna-Hersek’in yüzölçümü 51.027 km2 olup, kuzeyinde Hırvatistan ve Slovenya, doğusunda Sırbistan, güneyinde Karadağ ile çevrilidir. Bölge halkı, Oğuz Türklerinin bir kolu olan Peçeneklerden olup, Osmanlı’nın orayı fethinden sonra topyekün müslüman olan Boşnaklardır. Sonradan müslüman olan Hırvatlara, Sırplara ve Türk asıllı olup daha önceden ecdadı Bosna’ya yerleşmiş olan Türklere de Boşnak denilmiştir.

Bayrak


Devletleri temsil eden renk ve şekli özelleştirilmiş millî alâmet. Arapça râye ve liva kelimelerinin karşılığı olan bayrak ve sancak, umumiyetle dikdörtgen biçiminde ve kumaştan yapılır. Bayrak bir milletin varlığının ve bağımsızlığının sembolü, târihinin hâtırasıdır. Değeri; pamuk, atlas ve ipekten yapılmasına bağlı olmayıp, temsil ettiği milletin kıymeti ile ölçülür. Devletin hâkimiyetini, bağımsızlığını ve şerefini temsil ettiği için bayrağa saygı gösterilir. Çok eski zamanlarda kurulan devletler ve kavimler, bayrak veya bayrağa benzeyen semboller kullandılar. İslâm târihinde ise hicretin birinci yılından itibaren bayrak kullanılmaya başlandı.

Abdülmecid Han


Babası.................... : Mahmûd Han-II
Annesi.................... : Bezm-i âlem Sultan
Doğumu.................. : 25 Nisan 1823
Vefâtı..................... : 25 Haziran 1861
Tahta Geçişi............ : 1 Temmuz 1839
Saltanat Müddeti..... : 21 sene
Halîfelik Sırası......... : 96
Osmanlı sultanlarının otuz birincisi ve İslâm halîfelerinin doksan altıncısı. Sultan İkinci Mahmûd Han’ın oğlu olup, 25 Nisan 1823 târihinde Bezm-i âlem Vâlide Sultan’dan doğdu. Mükemmel bir tahsîl gördü ve iyi derecede Fransızca öğrendi. Avrupa’da yayınlanan neşriyatı yakından tâkib eden Abdulmecîd Han yenilik tarafdârıydı. Babasının 1 Temmuz 1839’da vefâtı üzerine tahta çıktı.

9 Nisan 2012 Pazartesi

Genç Osman


Babası.................... : Ahmed Han-I
Annesi.................... : Mâhfîrûz Hadîce Sultan
Doğumu.................. : 3 Kasım 1604
Tahta Geçişi............ : 26 Şubat 1618
Şehîd Edilmesi........ : 20 Mayıs 1622
Saltanat Müddeti..... : 4 sene 2 ay 21 gün
Halîfelik Sırası........ : 81
Osmanlı sultanlarının on altıncısı ve İslâm halîfelerinin seksen birincisi. Sultan birinci Ahmed Han’ın oğlu olup, 3 Kasım 1604 târihinde Mâhfîrûz Vâlide Sultan’dan doğdu. İyi bir eğitimle yetiştirildi. Arabça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi doğu ve batı dillerini klâsiklerinden tercüme yapabilecek kadar güzel öğrendi. Kuvvetli bir edebiyat, târih, coğrafya ve matematik tahsili gördü. Fâris ve Fârisî mahlâsıyla şiirler yazdı. 26 Şubat 1618 günü babasının yerine tahta geçen amcası birinci Mustafa’nın, rahatsızlığı yüzünden tahtı bırakmaya mecbur olması üzerine Osmanlı sultânı oldu. Tahta geçtiği zaman on dört yaşında idi.

Enver Paşa


Osmanlı Devleti’nin son yıllarında devlet idaresine hâkim olan İttihâd ve Terakkî partisi ileri gelenlerinden. Asker ve devlet adamı. Babası nâfia teknisyeni Ahmed Bey, annesi Dilara Hanım’dır. 1881’de İstanbul’da doğdu. 1922’de Türkistan’da öldürüldü.
İstanbul’da başladığı ilk tahsilini, babasının Manastır’a tâyini üzerine orada tamamladı. 1894’de Manastır Askerî Rüşdiyesi’ni, 1894’de Soğukçeşme Askerî İdâdîsi’ni ve 1899’da da Harb Okulu’nu bitirdi. 1902’de Harb Akademisi’nden kurmay yüzbaşı rütbesiyle me’zun oldu ve merkezi Selânik’de bulunan üçüncü orduya tâyin edildi.

Lale Devri


Osmanlı târihinde 1718-1730 seneleri arasındaki döneme sonradan verilen isim. Bu devirde İstanbul’da lâle zevki artıp, devlet adamları dâhil, İstanbulluların bahçelerinde çeşit çeşit lâle yetiştirilmesi yaygınlaşınca, şâir ve tarihçiler tarafından bu devre Lâle devri denilmiştir.
Lâle devri; Osmanlı sultânı üçüncü Ahmed Han (1703-1730) ve sadrâzam Nevşehirli Dâmâd İbrâhim Paşa zamanında Osmanlı-Rus-Avusturya-Venedik harplerinden sonra imzalanan Prut ve Pasarofça andlaşması ardından başladı. Yıllarca süren harpler ve isyânlardan bıkan halk, antlaşmalardan sonra korku ve endişeden uzak bir hayât sürmeye başladı.

6 Nisan 2012 Cuma

Rodos ve Seferleri


Doğu Akdeniz havzasıyla Ege denizi ve Boğazlar bölgesi arasındaki yol üzerinde bulunması sebebiyle, târihte büyük değer kazanan Rodos adası, ada üzerindeki aynı adı taşıyan müstahkem şehir ve buraya yapılan seferler.
Bilinen târihinden itibaren çeşitli milletlerin ve son olarak da Bizanslıların hâkim olduğu ada, İslâmiyet’in doğuşundan sonra daha hareketli bir hâl aldı. Mısır, Suriye ve Anadolu topraklarına yakınlığı sebebiyle İslâm askerleri adaya bir çok seferler düzenlediler. İlk olarak hazret-i Muâviye 672 yılında Cünâde bin Ebî Ümeyye el-Ezdî kumandasındaki bir filoyu adaya gönderip fethettirdi ve İslâm askeri buraya yerleşti. Bu târihten itibaren sekiz yıl adada kalan bu kuvvetler, 680 yılında halîfe Yezîd’in emri ile geri döndüler.

Prezerve Zaferi


Kapdân-ı derya Barbaros Hayreddîn Paşa’nın, Andrea Doria komutasındaki haçlı donanması ile yaptığı deniz savaşı. Savaş, 27 Eylül 1538’de Adriyatik denizinin Arta körfezi kıyısında Preveze kalesi önündeki açık sularda yapılmış, Osmanlı donanmasının zaferi ile sonuçlanmıştır.
Üç kıt’aya hâkim olan Osmanlı Devleti’nin güçlü hükümdarı Kanunî Sultan Süleymân Han komutasındaki kahraman ordusu, doğu ve batıdaki düşmanlarına karşı zaferler kazanıyordu. Bu sırada Midilli’de doğup denizlerde büyüyen Barbaros Hayreddîn Paşa da, Cezâyir sultanlığını elde etmiş olmakla beraber, cihân pâdişâhı Kânûnî’nin elini öpüp, duâsını almak şerefine kavuşmak saadetine ermişti.

Emir Sultan


Osmanlıların kuruluş devrini yaşamış olan büyük âlim ve evliyâ. Yıldırım Bâyezîd Han’ın dâmâdı olup, seyyiddir. Nesebi (soyu) hazret-i Hüseyin’e dayanır. İsmi, Muhammed bin Ali, lakabı Şemsüddîn’dir. 1368 (H. 770) târihinde Buhârâ’da doğdu. 1430 (H. 833) târihinde Bursa’da tâûn hastalığından vefât etti. Kendi ismiyle anılan câmi yanındaki türbesinde medfûndur. Ziyaret edenler mübarek ruhundan feyz almaktadır.

Lala Mustafa Paşa


Kıbrıs fâtihi, Kafkasya’nın fethinde İran’la yapılan muhârebelerin muzaffer serdârı. Bosna eyâletinin Sokol (Sokolovici) köyünde doğdu. Sokullu Mehmed Paşa’nın akrabası, İkinci vezirliğe kadar yükselen Deli Hüsrev Paşa’nın kardeşidir. Ağabeyi Hüsrev Paşa’nın delaletiyle Yavuz Sultan Selîm Han zamanında Enderûn-ı hümâyûna alındı. Burada yüksek tahsil ve terbiyesini tamamladıktan sonra altı yıl Kânûnî Sultan Süleymân’ın berberbaşılığını yaptı. Daha sonra çaşnigîr ve bilâhare mîrahûr (emîr-i âhûr) olarak Enderûn’un yüksek me’murluklarında bulundu.

Fatih Sultan Mehmed


Babası.................... : Murâd Han-II
Annesi.................... : Hadîce Âlime-Hüma Hâtûn
Doğumu.................. : 30 Mart 1432
Vefâtı...................... : 3 Mayıs 1481
Tahta Geçişi............ : (ilk) defa) Ağustos 1444 (ikinci defa)18 Şubat 1451
Saltanat Müddeti..... : 31 sene
Yedinci Osmanlı Pâdişâhı ve İstanbul fâtihi. Sultan İkinci Murâd Han’ın oğlu olup, 30 Mart 1432 Pazar günü Hadîce Alime-Hüma Hâtun’dan Edirne’de doğdu. Fâtih Sultan Mehmed Han’ın doğum târihi, bâzı kaynaklarda küçük farklarla değişik rivayet edilmiştir. Bâzı gayr-i müslim tarihçiler, Fâtih’in annesinin Türk olmadığını iddia ederler ise de, anası Türk ve müslüman kızı olduğu, ilgili mahkeme kayıtları ile Bursa’daki Muradiye Câmii’nin yüz metre kadar doğusunda bulunan Hâtuniyye Türbesi’nin 1449 senesinde yazılmış olan kitabesinin okunması ile isbatlanmıştır. Hadîce Âlime-Hümâ Hâtûn, İsfendiyâroğulları da denilen Candaroğullarına mensuptur.

5 Nisan 2012 Perşembe

İkinci Viyana Kuşatması


Macaristan, Kânûnî Sultan Süleymân Han tarafından fethedildiği zaman; halkının ekserisi Macar olan bir mikdâr arazi, Avusturya arşidükü Ferdinand’ın elinde kalmıştı. Orta Macar arazisi denilen bu bölge; Osmanlı idaresindeki Macar arazisinin batı tarafından başlayıp, kuzeybatıdan Erdel sınırına kadar bir şerit gibi uzanan bu toprak parçasının Tuna’nın dirsek yaptığı hizadan Tisa suyuna kadar dayanan yerlerden İbaretti.

Birinci Viyana Kuşatması


Mohaç’ta Macaristan ordusunu tamamen imha edip bölgeyi Osmanlı Devleti sınırları içine katan Kânûnî Sultan Süleymân Han, savaştan sonra Budapeşte’ye gelip Macaristan’ın yeni statüsünü tesbit etmişti. Buna göre Macaristan, Osmanlı Devleti’ne bağlı bir krallık olarak bilinen ve Mohaç muhârebesine katılmayan Transilvanya (Erdel) voyvodası Zapolya’ya verilecekti. Nitekim Kânûnî Sultan Süleymân Han 16 Ekim 1526’da Macaristan tacını Zapolya’ya veren târihî fermanını imzaladı ve Budapeşte’de Macaristan tahtına geçirdi.

Selimiye Camii


Sultan ikinci Selîm Han tarafından büyük Türk mîmârı Mîmâr Sinân’a, Edirne’de yaptırılan meşhur câmi. İnşâasına 1568’de başlanıp, 1575’de tamamlandı. Çevresinde bir de külliye yapılmıştır. Külliyesi ile birlikte 28.500 m2’lik bir sahayı kaplar.
Mîmâr Sinân, bu câminin yapımına nasıl başladığını şöyle anlatır: “Sultan Selîm Han, Edirne’yi çok severlerdi. Bu şehirde büyük bir câmi yaptırmak arzusu ile buyurdular ki: “Öyle bir câmi inşâ edesin ki, dünyâ durdukça ayakta kalacak, her göreni hayranlığa götürecek ve yer yüzünde bir eşi olmıyacaktır!” Ben de gidip çalışmaya başladım.”

Mimar Sinan

Türk’e şeref, cihâna ise yüzlerce medenî eser veren bir san’atkâr olarak târihe geçen büyük Osmanlı mîmârı. Koca Sinân diye de anılır. Tahmînen 1490 senesinde Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu. Babası Abdülmennân olup, bu ismi sonradan al
mıştır. Yavuz Sultan Selîm Han’ın zamanında devşirme olarak İstanbul’a geldi.
Burada iyi bir eğitim ve öğretim gördükten sonra acemi oğlanlar kışlasına verildi. Acemi oğlanlar ocağındaki gençler çok sıkı bir askerlik eğitiminin yanında bâzı işlerde çalıştırılırlardı. Bu işler genellikle büyük inşâatlarda çalışmak veya gemilerde hizmet etmekti. Böylece, bazı acemi oğlanlar bu sırada askerliğin yanısıra bir de meslek öğrenirlerdi. Mîmâr Sinân neccârlık (marangozluk) mesleğini hayâtının bu devresinde öğrendi. Acemi oğlanlık devresini dokuz yılda tamamlayan Sinân, 1521 yılında Kânûnî Sultan Süleymân’ın Belgrad seferine yeniçeri olarak katıldı. Büyük kabiliyeti sebebiyle yeniçerilikte sık sık terfî etmeye başladı. 1522’de Rodos seferine atlı sekban olarak katılıp, 1526 Mohaç meydan muhârebesinden sonra, gösterdiği yararlıklar sebebiyle takdir edilerek acemi oğlanlar yayabaşılığına (bölük komutanı) terfî ettirildi. Daha sonra kapıyayabaşı olup, 1534 Alman ve Bağdâd seferlerine zemberekçi başı olarak katıldı.

Molla Hüsrev


Osmanlı Devleti’nin üçüncü şeyhülislâmı ve Fâtih Sultan Mehmed Han’ın hocası. İsmi, Muhammed bin Ferâmuz bin Ali Rûmî’dir. Sivas ile Tokat arasındaki Kargın köyünde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Babası bir Fransız subayı iken müslüman olmuş, kızını Osmanlı emirlerinden Hüsrev adında bir zâta vermiştir. Babasının vefâtı üzerine eniştesi Hüsrev Bey’in yanında yetişti ve Hüsrev Kaynı diye çağırıldı. Daha sonra kayını kelimesi de kaldırılıp Molla Hüsrev adıyla meşhur oldu. 1480 (H. 885) yılında İstanbul’da vefât etti. Cenaze namazı, Fâtih Câmii’nde kılındıktan sonra Bursa’ya götürülüp Emir Sultan’ın doğusunda kendi yaptırdığı medresenin bahçesine defnedildi. Mezar taşında; “Menbâ-ı ilm-ü hüner, Vâris-i ulûm-i Hayr-ul-beşer, Fâzıl-ı hurşîd-i eser Sâhib-üd-Dürer vel gurer Mevlânâ Muhammed Hüsrev” yazılıdır.

Dolmabahçe Sarayı


Osmanlı saraylarının en büyüğü ve en güzellerinden inşâsına sultan Abdülmecîd Han tarafından 1848’de başlanan saray, 1856’da tamamlandı. İstanbul’da denizin doldurulması ile elde edilen ve Dolmabahçe denilen yerde yapıldı. İnşâ edildiği yerde eskiden pek çok kasr, köşk ve saray vardı. Koy doldurulmadan önce, Kânûnî Sultan Süleymân Han devrinde kuzeybatı yamaçlarına inşâ edilen Kasr-ı cihânnümâ, Sâreben denilen Bayıldım kasrı, sultan üçüncü Selim Han’ın inşâ ettirdiği bir köşk vardı. Koy doldurulduktan sonra, sultan birinci Ahmed Han’ın av köşkü şeklinde küçük sarayı, sultan dördüncü Mehmed Han ile sultan üçüncü Ahmed Han’ın sarayları yapıldı. Eski köşk kaldırılarak yerine sultan birinci Abdülhamîd Han, kayıkhânelerle birlikte İran üslûbunda ve çinilerle süslü yeni bir saray yaptırdı. Burada daha önceden yaptırılan Beşiktaş sahil sarayı yıktırılıp, yerine Dolmabahçe sarayı inşâ edilmiştir. Dolmabahçe sarayının mîmârı, o devrin meşhur mimarlarından ermeni Gabert Amira Balyan ve oğlu Nikogos Balyan’dır.

Birinci Balkan Harbi


Doksanüç harbi diye bilinen Osmanlı-Rus harbi sonunda imzalanan Berlin Andlaşması’yla, Osmanlı Devleti, Balkanlarda önemli mikdârda toprak kaybına uğramış ve Balkan kavimleri için tâvizler verilmişti. Birinci Meşrûtiyetin îlânıyla kabul edilen Kânûn-i esâsiye göre kurulan ve daha ziyâde gayr-i müslim ve Türk olmayan milletvekillerinin etkili olduğu Meclis-i meb’ûsânı, Sultan Abdülhamîd Han, 13 Şubat 1878’de kapatarak çalışmalarına son verdi. Osmanlı ülkesini, tatbik ettiği çeşitli diplomasi metotlarıyla dış müdâhalelerden, harb ve anarşiden uzak, otuz üç yıl idare etti. Ancak 27 Nisan 1909’da İttihâd ve Terakkî fırkası tarafından hal’ edilip, Selânik’e gönderildi. Tahta Osmanlı hânedânının en yaşlı ferdi olan sultan Reşâd getirildi. Sultan Abdülhamîd Han’ın son sadrâzamı Tevfik Paşa istifa edince, yerine Hüseyin Hilmi Paşa getirildi.

Akıncılar ve Filek Kalesinin Fethi


Osmanlı Devlet teşkilâtı içinde sınır bölgelerinde düşman memleketlerine ânî baskınlar tertipleyerek yıpratma harekâtında bulunan hafif süvari gruplarına verilen isim. Akıncılar, bâzılarının zannettikleri gibi yağma gayesiyle düşman içine giren ve talanla hayatlarını geçiren serseriler topluluğu değildi. Pekçoğu Avrupa ve balkan dillerini bilen akıncılar, akın yapmakla kalmayıp, aynı zamanda düşmanın durumunu, yolları ve kuvveti hakkında bilgi toplamak gibi istihbarat görevini de yerine getirirlerdi. Bu görevlerini esâsa bağlayan kânunları vardı.

Ahmed Hamdi Paşa


Osmanlı sadrâzamı. Eski sadrâzamlardan Melek Ahmed Paşa’nın soyundan gelen ve sadrâzam Hüsrev Paşa’nın kethüdası olan Yahyâ Bey’in oğludur. 1826 senesinde İstanbul’da doğdu. Tahsîlini tamamladıktan sonra, 1841’de Bâb-ı âlî’de eski kethüda kaleminde me’mûriyete başladı. Daha sonra sadâret mektubî kalemine tâyin edildi. 1852’de serasker mektupçuluğuna getirildi ve on sene sonra Dâr-ı şûrâ-yı askerî dâiresinde âzâ oldu. Burada 1868 senesine kadar kaldı ve derece derece yükselerek “Recâî” sırasına girdi.

AHMED TEVHÎD EFENDİ


Osmanlı devri astronomi, matematik âlimi ve devlet adamı. Babası, İsmâil Hakkı Efendi, Eşref-i Rûmî hazretlerinin torunlarından Şeyh Mustafa Efendi’nin oğludur. Ahmed Tevhîd Efendi 1802’de İstanbul’da doğdu. Zamanın önde gelen âlimlerinden olan Kethüdâzâde Arif Efendi’den aklî ve naklî ilimlerin tamâmını öğrendi. Tahsilini tamamladıktan sonra serasker-i esbak Bursalı Dâmâd Saîd Paşa’ya kitabçı oldu.