Mohaç’ta Macaristan ordusunu tamamen imha edip bölgeyi Osmanlı Devleti sınırları içine katan Kânûnî Sultan Süleymân Han, savaştan sonra Budapeşte’ye gelip Macaristan’ın yeni statüsünü tesbit etmişti. Buna göre Macaristan, Osmanlı Devleti’ne bağlı bir krallık olarak bilinen ve Mohaç muhârebesine katılmayan Transilvanya (Erdel) voyvodası Zapolya’ya verilecekti. Nitekim Kânûnî Sultan Süleymân Han 16 Ekim 1526’da Macaristan tacını Zapolya’ya veren târihî fermanını imzaladı ve Budapeşte’de Macaristan tahtına geçirdi.
Kânûnî Sultan Süleymân Han, Mohaç
zaferi ve kılıç hakkıyla zaptettiği geniş Macaristan ülkelerinin Alman asıllı
bir hükümdarın eline geçmesine müsâde edemezdi. Bu, Osmanlı Devleti için vahim
neticeler doğurabilirdi.
Kânûnî Sultan Süleymân Han sefer
hazırlıklarıyla meşgulken, Macaristan’dan fethedilen arazinin geri verilmesi
karşılığında barış yapmak isteğiyle Ferdinand’ın elçileri geldi. Fakat
Almanları, Budin ve Macaristan’dan çıkarıp atmak, Ferdinand’a gözdağı vermek,
bulunabilirse, Alman ordusunu yakalayıp yok etmek arzusunda olan Kânûnî Sultan
Süleymân Han, o zamanın âdetleri gereği elçileri tevkif ettirdi. Hazırlıklarını
tamamladıktan sonra serbest bırakıp savaş için yola çıktığını söyleyip
Ferdinad’a gönderdi.
10 Mayıs 1529’da İstanbul’dan
hareket eden Süleymân Han, 20 Haziran’da Sofya’ya ve 18 Ağustos’da Mohaç ovasına
ulaştı. Zapolya da 6.000 Macar askeri ile orduya katıldı ve burada Pâdişâh’ın
elini öpmekle şereflendi. Eylül’de Budin’i kuşatan sultan Süleymân Han, teslim
teklifinin reddedilmesi üzerine şiddetli bir muhasara savaşına başladı. 8
Eylül’de kale kapılarından biri ele geçirilip umûmî hücum başlatılınca, ümit
kalmadığını anlayan müdâfîler, hayatlarına dokunulmamak şartıyla kaleyi teslim
ettiler. Kısa zamanda gösterilen bu muvaffakiyet karşısında, Osmanlı
hâkimiyetine daha fazla karşı duramayacağını anlayan Boğdan voyvodası beşinci
Petro Raveş de ordugâha gelerek bir tâbiiyyet andlaşması imzaladı. Elbasan
sancakbeyi Hasan Bey’i Budin’de muhafız bırakan Kânûnî, 12 Eylül’de Macar taht
şehrinden ayrılıp Viyana üzerine yürüdü. Bu arada Ferdinand’ın adamları
tarafından kaçırılmak üzereyken İzvornik sancakbeyi Sultanzâde Bâli Bey’in ele
geçirdiği meşhur Macar tacı, yeniçeri sekbanbaşısı tarafından Zapolya’ya
giydirildi. Kânûnî Sultan Süleymân Han, 22 Eylül’de Almanya sınırını geçti.
Ertesi gün Bâli Bey’in kardeşi Semendire sancakbeyi Sultanzâde Mehmed Bey, Alman
öncü kuvvetlerinin büyük bir kısmını Viyana’nın on beş kilometre
güneydoğusundaki Bruck kasabası yakınlarında imha etti. Esir edilen Alman
kuvvetleri komutanı Christophe Vori Zedlitz ve altı general Sultan’a gönderildi.
27 Eylül’de Viyana önlerine gelen ordu-yı hümâyûn, hıristiyanlığın en büyük
devleti olan Alman İmparatorluğu’nun başkentini muhasaraya başladı.
Kânûnî Sultan Süleymân Han, 120.000
kişilik bir orduyla Budin’den ayrılıp Viyana üzerine yürüdüğü haberi duyulunca,
sâdece Almanya’da değil, bütün Avrupa’da müthiş bir telaş ve korku başlamış,
Türklerin gelişi karşısında, o sırada had safhada olan mezhep mücâdeleleri bile
bir tarafa bırakılarak, Viyana’ya yardım kampanyası açılmış ve Avrupa’nın her
yerinden muhtelif milletlere mensup yardım kuvveti akın akın gelmeye başlamış,
hattâ muhâsaradan biraz evyel bu kuvvetlerin büyük bir kısmı kaleye yerleşmişti.
Osmanlı ordusunun haşmetinden büyük bir korkuya kapılan Ferdinand, alelacele
şehri terkederek kaçmış, yerine ihtiyar ve tecrübeli bir asker olan Kont Nicolos
Von Salm’i kale Komutanı otarak bırakmıştı. Müdâfaa hazırlıklarına başlayan Kont
Salm de, Türk ordusu gelmeden Viyana yakınlarındaki mahalleleri tamamen yakıp
yıkmış, birinci istihkâm hattından yirmi adım içerde ikinci bir istihkâm inşâ
etmiş, Tuna sahillerine kazıklar diktirerek müdâfaa için gerekli tedbirleri
almıştı. Osmanlı humbaracılarının yakıcı te’sirlerinden korunmak için evlerin
ahşap çatılarını yıktırmış, top güllelerinin te’sirini azaltmak için de,
sokakların kaldırımlarını söktürmüştü. Ayrıca iki ay yetecek kadar erzakı te’min
edip, şehirdeki sivil halkı dışarı çıkarmıştı.
Kânûnî Sultan Süleymân Han,
Viyana’ya gelirken hiç bir zaman kaleyi alma gayesini gütmemiş, istediği zaman
bunu gerçekleştirebileceğini göstererek göz dağı vermek istemişti. Üstelik yeni
fethedilmiş olan Macaristan’da İslâm idaresi tam yerleşmeden Viyana’nın da
alınıp askerin çok geniş bir alana yayılması, stratejik bakımdan hatalı olurdu.
Kışın yaklaşması kale çevresinin yoğun yağmurlar sebebiyle bataklık hâline
gelmiş olduğuna aldırmadan kaleyi kuşatmıştı.
Kaleyi muhasaraya başlayan Kânûnî
Sultan Süleymân Han, on yedi gün boyunca döverek, şehrin surlarını iyice tahrip
etmişti. Bu sırada bir Osmanlı güllesinin isâbetiyle kale komutanı Kont Salm de
öldürülmüştü. Çevreden aldığı istihbaratlar sonunda Viyana’ya yüzelli kilometre
uzaktaki Linz’de Alman ordusunun da Osmanlı ordusunun karşısına çıkmayacağı
anlaşılınca, Charles-Quint’e verilen cezanın yeterli olduğuna kanâat getiren
Kânûnî Sultan Süleymân Han, orduya muhasarayı kaldırma emrini verirken, çeşitli
beyler kumandasındaki akıncı kuvvetlerini akına göndererek, Avusturya, Güney
Almanya (Bavyera), Muravya, Bohenya, Slovakya, Silezya (şimdiki Çekoslovakya) ve
Slovesya gibi Alman İmparatorluğu’na bağlı ülkeleri baştan başa çiğnetti. 16
Ekim’de Viyana önlerinden hareket eden ordu-yı hümâyûn, 25 Ekim’de Budin’e 16
Aralık’ta da İstanbul’a döndü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder