Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki
önemli eyâletlerinden. Balkan yarımadasının kuzey-bat ısında bulunan
Bosna-Hersek’in yüzölçümü 51.027 km2 olup, kuzeyinde Hırvatistan ve
Slovenya, doğusunda Sırbistan, güneyinde Karadağ ile çevrilidir. Bölge halkı,
Oğuz Türklerinin bir kolu olan Peçeneklerden olup, Osmanlı’nın orayı fethinden
sonra topyekün müslüman olan Boşnaklardır. Sonradan müslüman olan Hırvatlara,
Sırplara ve Türk asıllı olup daha önceden ecdadı Bosna’ya yerleşmiş olan
Türklere de Boşnak denilmiştir.
Bosna-Hersek eskiden beri bir çok
kavmin geçit yeri olmuştur. Bölgede, Romalılardan önce İllîrya kabîleleri
hâkimdi. Romalılar uzun savaşlar sonunda bölgeye hâkim oldular. Büyük Roma
İmparatorluğu 395 senesinde ikiye bölündüğü zaman, Bosna-Hersek, Batı Roma
İmparatorluğu’na kaldı. Yedinci asırda bölge, Avar ve Slav akınları sonucu bu
kavimlerin hâkimiyetine girdi. Bunun neticesinde bölgedeki Roma izleri silindi
ve bugünkü etnik durum ortaya çıktı. 626 senesinde kuzeyden gelen Sırp ve Hırvat
akınları, bölgeye hâkim olan Avarların hâkimiyetini iyice sarstı. Bosna’nın bâzı
bölgeleri ile Dalmaçya’ya Hırvatlar, Karadağ ve dolaylarına ise Sırplar
yerleşti. Bu kavimlerin ortasında Bosna-Hersek kuruldu. Avarlardan kalma bir
teşkîlât olan Banlıklara ayrıldı. Yedinci asırdan on ikinci asra kadar, Sırplar
ve Hırvatların hâkimiyeti altında yaşayan Bosna-Hersek halkı, bu asrın
başlarında Bizans İmparatorluğu’nun idaresine geçtiler. Bölge, 1137 senesinde
tamâmiyle Macarların eline düşünce, Macar kralı ikinci Belâ, oğlunu Bosna dukası
yaptı.
Bosna-Hersek’in 1137’den 1878
senesin kadar olan târihi, altı bölüme ayrılmaktadır: 1- Banların bütün ülkeye
hâkim olmaları (1137-1251), 2- Banların nüfuzlarını kaybetmiş oldukları devir
(1251-1314), 3- İki Kotroman devri (1314-1377), 4- Bosna krallığı ve St. Sava
dukalığı (1377-1463), 5- Ülkenin, Macaristan ve Osmanlı Devleti arasında taksimi
(1463-1528), 6- Osmanlı Devleti’nin bir eyâleti olması (1528-1878).
Bosna, 1137-1251 seneleri arasında
Hırvatistan krallığı’na tâbi olup, muhtariyet hâlinde ban denilen mahallî beyler
tarafından idare ediliyordu. Bunlar hıristiyan Bogomil mezhebinde olduklarından,
Papa’nın emriyle Macarlar tarafından fena hâlde ezildiler. Buna rağmen banlar,
Macarların himayesinden ayrılmayıp, sıkı surette bu krallığa bağlandılar. 1360
senesinde Macaristan’ın umûmî vâlisi ve Macar kralı birinci Layoş’un eniştesi
Tvartko, beyliğin başına getirilince, bölge tamamen Macaristan’a bağlandı.
Tvartko, 1371’de Macar hâkimiyetinden ayrılarak bölgede Bosna ve Sırbistan
krallığını kurdu. Tvartko’nun ölümünden sonra yerine kardeşi İstefan Dabiça
geçti. Bunun zamanında Macarlar, Hırvatistan ve Dalmaçya’yı zabtettiklerinden,
Bosna krallığı küçüldü. Dabiça, Macarlarla dostluk kuramadı. Bu sırada
Osmanlılar Rumeli’de fetihlere başlamış bulunuyorlardı. Nitekim 1394’de Üsküp
sancakbeyi Paşa Yiğit’in oğlu tarafından Bosna üzerine yapılan akınlarda,
Dabiça, Macarlardan yardım alamadı.
İstefan Dabiça, 1398’de ölünce,
Bosna; karısı Elen Gruba tarafından idare edilmeye başlandı. Fakat bu sırada
Bosna krallığı nüfuzunu iyice kaybetmişti. Mahallî prensler serbest hareket
etmeye ve devlet merkezini tanımamaya başlamışlardı. Dabiça’nın öldüğü sene bir
Osmanlı akıncı kuvveti daha Bosna’ya girdi. Bu akınlar sırasında Osmanlı adaleti
ve nizâmı ile tanışan Bosna-Hersek derebeylerinin bir çoğu, Osmanlı Devleti ile
anlaştı. Nitekim Osmanlı idaresine geçtikten sonra da Bosna ve Hersek’te
kitleler hâlinde İslâm dînine girmeler oldu. Fâtih Sultan Mehmed Han, İstanbul’u
fethettikten sonra. Bosna-Hersek işleriyle meşgul olmaya başladı ve bölgenin
tamâmını fethetmek için harekete geçti ve bunu 1462, 1464’de üst üste yapılan
iki sefer-i hümâyûn ile tamamladı. Birinci sefer-i hümâyûnda, Fâtih, başta
Bosna’nın merkezi Yayca şehri olmak üzere bütün kaleleri kolaylıkla ele geçirdi.
Yakalanan Bosna kralı îdâm edildi. Buradan Hersek krallığı üzerine yürüyen
Fâtih, kral İstefan’ın Osmanlı himayesini kabul etmesi üzerine, memleketinin bir
kısmını kendisine bırakarak diğer yerleri Osmanlı topraklarına kattı. Fâtih
Sultan Mehmed Han elde ettiği Bosna şehirlerindeki halkın bir kısmını iskan için
İstanbul’a yolladı ve Yayca ile diğer önemli kalelere asker koydu. Bosna
sancakbeyliğine Minnetoğlu Mehmed Bey’i tâyin ederek, İzvornik kalesine de
Mihaloğlu İskender Bey’i muhafız bırakarak İstanbul’a döndü.
Bosna’nın fethi Osmanlılar için pek
önemli idi. Deniz kuvvetlerini arttırarak Akdeniz’de Venedikleri tehdîd eden
Osmanlıların Bosna’yı zabtetmeleri de Macaristan’ın siyâsî varlığını tehlikeye
düşürmüştü. Bu arada Türklerin, Lepant havalisi ile Argos limanını da elde
etmeleri, Macarlarla Venediklileri, Osmanlılara karşı tecâvüzkâr bir ittifaka
sevketti.
Nitekim Fâtih Sultan Mehmed’in
İstanbul’a dönmesinden sonra müttefik kuvvetler hücuma geçerek, Osmanlıların
zabtettikleri bâzı kaleleri elde edip, Bosna krallığının merkezi olan Yayça’yı
da ele geçirdiler.
Bu olaylar üzerine 1464 ilkbaharında
sultan Mehmed, ikinci defa Bosna’ya hareket etti. Fâtih’in Yayça’yı muhasara
etmesi üzerine, Macar kralı da büyük bir kuvvetle gelerek Osmanlıların elinde
bulunan İzvornik kalesini kuşattı. Bunun üzerine ordudan ayrılan mühim bir
kuvvet, Macar kralı üzerine gönderildi. Böylece iki ateş arasında kalan Macar
kralı, ağırlıklarının bir kısmını bırakarak kaçmak zorunda kaldı. Ancak Osmanlı
ordusu Yayça’yı geri almaya muvaffak olamadı. Buna karşılık elde edilen
kalelerden bir kısmı yıkıldı ve lüzumlu olanlarına asker ve mühimmat kondu.
Yayca kalesi ancak 1528 senesinde
Bosna beyi meşhur Gâzi Hüsrev Bey zamanında alındı. Hüsrev Bey, Bosna’nın önemli
mevkilerinden olan Kilis kalesini de 1536 yılında fethederek, Osmanlı
hâkimiyetine kattı.
Bosna, on altıncı asrın ikinci
yarısında beylerbeylik oldu. İlk Bosna beylerbeyi olarak Sokullu Ferhad Paşa
tâyin edildi. Beylerbeyiler, hududa yakın olan Banaluka kalesinde otururlardı.
Banaluka’nın batısındaki Bihke kalesi 1591’de dokuz günlük bir muhasaradan sonra
Bosna beylerbeyi Derviş Hasan Paşa tarafından zabtedildi.
Bosna-Hersek eyâleti; Saraybosna,
Banaluka, Hersek, Kilis, Kırka, Pakrac, Zivornik ve Pojega olmak üzere sekiz
sancaktan meydana geliyordu. Bölge Osmanlı hâkimiyetine geçtikten sonra, başta
Bapomillar olmak üzere, gördükleri iyi muamele karşısında halkın büyük kısmı
müslüman oldu. Macarlara karşı sert tepki gösteren Bosna halkı, Osmanlı ile
kaynaştı ve Osmanlıların Macaristan’a yaptığı seferlere katıldı. 1639 senesinde
eyâlet merkezi tekrar Saraybosna’ya alındı. On sekizinci asırda eyâlet merkezi
Travnik’e nakledildi ve sancak sayısı altıya indirildi.
Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki
nüfuzu sarsılınca, iç Bosna ile Krayine, Yenipazar, Trebinye, Zeta ve Hersek’i
içine alan eyâlet, Avusturyalıların hücumuna uğradı. 1718 senesinde yapılan
Pasarofça andlaşması ile Bosna-Hersek’in kuzey kısımları Avusturya’ya bırakıldı
ise de, 1739 Belgrad muahedesi ile Furyan kalesi hâriç, bu topraklar tamamen
geri alındı. Bir ara Hersek sancağı, müstakil sancak olarak eyâletten ayrıldı
ise de, 1850’de tekrar birleştirildi.
Bosna-Hersek on dokuzuncu asrın
başlarında karışıklıklara sahne oldu. Bu sırada Osmanlı Devleti’ni iç ve dıştan
çökertme faaliyetleri çok yoğunlaştı. Aynı zamanda Bosna-Hersek’te de yapılan
bir takım ıslâhat, halkın hoşnutsuzluğuna sebeb oldu. 1830 senesinde
müslümanlar, Gradaçaç kapdanı Hüseyin Bey kumandasında isyân ettiler. 1840’da
vezir Mehmed Vecihi Paşa, Gülhâne hatt-ı hümâyûnu ile bildirilen yeni idare
tarzını tatbik etmek istedi. Kazalarda bulunan yerli kapdanların yerine,
İstanbul’dan me’murlar tâyin edilmesi üzerine Boşnak beyleri durumdan memnun
olmadılar. Saraybosna müslümanları, vezîre isyân ettiler. İsyancılar, Vitez
mevkiinde mağlûb edildi. Ayaklanma bastırılınca, eyâlet merkezi Travnik’ten
Saraybosna’ya nakledildi. İsyan eden Boşnak beyleri îdâm edildi (1851). Müslüman
halkın ayaklanması yanında hıristiyan tebea da ayaklandı. Bu gayr-i müslim
tebea, 1836-1856 fermanları ile vâdedilen ıslâhatın gerçekleştirilmediğini ileri
sürerek huzursuzluk çıkardılar. Osmanlı mâni olunca da Avusturya’ya sığınan
hıristiyan halk, bu devletin müdâhalesini istediler (1858). Bu durum üzerine
Sultan, bölgeye bir hey’et göndererek; arazi işlerini, köylünün ve arazi
sâhiblerinin hukukunu ve vazifelerini belirten bir kararname hazırlattırdı. 1863
senesinde geniş bir salâhiyet ile Ahmed Cevdet Paşa, Bosna müfettişi olarak
bölgeye gönderildi. Bir buçuk sene bu vazifede kalan Ahmed Cevdet Paşa,
Bosna-Hersek vilâyetinin idarî ve askeri teşkilâtının düzenlenmesinde büyük
başarı gösterdi.
Alınan yeni tedbirlerin uygulanması
sırasında, hıristiyan halk ile idareciler arasında anlaşmazlık çıktı ve 1875
senesinde hıristiyanlar yine ayaklandılar. Bosna’daki bu ayaklanma, Sırplara da
sirayet etti. İsyan, devlet tarafından bastırıldı ise de, 1877’de başlayan
Osmanlı-Rus harbi sırasında yer yer devam etti. 1878 senesinde yapılan Berlin
andlaşması ile Bosna-Hersek, Avusturya’nın işgaline bırakıldı ise de, 1908
senesine kadar Osmanlı hükümranlığı devam etti. Osmanlı Devleti’nde 1908’de
ikinci defa Meşrûtiyet îlân edildiği sırada, Avusturya-Macaristan imparatorluğu,
Bosna-Hersek’in kendi topraklarına ilhak edildiğini açıkladı. Birinci dünyâ
harbinden sonra ise o zaman yeni kurulmuş olan ve sonradan adı Yugoslavya olan
Sırp-Hırvat-Sloven krallığına bırakıldı. Daha sonra bu krallık, Yugoslav
Fedâratif Halk Cumhuriyeti topluluğu hâline geldi. Neticede Bosna-Hersek bu
devleti meydana getiren altı cumhûriyetten biri oldu.
Osmanlılar, hâkim oldukları zaman
zarfında Bosna-Hersek’te Türk kültürünü ve medeniyetini yerleştirdiler. Bölgede
Türk kültür ve medeniyetinin gerçek kurucusu Bosna-Hersek vâlisi Gâzi Hüsrev
Bey’dir. Sultan İkinci Bâyezîd Han’ın kızının oğlu olan Gâzi Hüsrev Bey, Bosna
beyliğinde bulunurken Yayca ve Kilis kalesini alarak, Bosna’nın tamâmını Osmanlı
hâkimiyetine katmıştı. 1526 Mohaç savaşına da katılan Hüsrev Bey, zaferin
kazanılmasında büyük rol oynadı. Hüsrev Bey’in emrinde 10 bin kadar deli
(akıncı) kuvveti mevcuttu. Gâzi Hüsrev Bey, Saraybosna’da Kurşunlu ve Hankâh
medreselerini yaptırdı.
Akıncı kumandanı Gâzi Îsâ Bey,
Makedonya ve Bosna-Hersek’i ihya edenlerin arasında yer almaktadır. Îsâ Bey,
Saraybosna’da Büyük Hünkâr Câmii, Üsküb’de medrese, çifte hamam,
38 km .
uzunlukta bir kemer ve tünel şebekesine mâlik muazzam bir su te’sisâtı,
Kalkandelen’de bir hamam ve daha pek çok eser bıraktı. Gâzi İshak Bey’in
Üsküb’teki medresesi, bedesten ve çarşısı, 2150 dükkanlı büyük bir kasaba
gibiydi. Ayrıca Üsküb’de 70 mekteb ve 20 tekke bulunuyordu. Saraybosna’da 177
câmi, 180 sıbyan mektebi, 47 tekke, 23 han ve 7 imâret, Türkçe el yazmalarını da
ihtiva eden önemli bir kütüphâne, Endülüs mîmârîsi tarzında güzel bir belediye
binası ve kâdı yetiştiren bir medrese vardı.
Evliya Çelebi, Seyâhatnâme’sinde Bosna-Hersek eyâletini
anlatırken, “Eyâlette 773 kale, hisar ve palanga mevcuttur. Saraybosna şehri 104
mahalle olup, bunların 92’sinde müslüman, ikisinde yahûdî, onunda hıristiyanlar
oturmaktadır. Ferhat Paşa, Hüsrev Paşa, Sultan Paşa, Ali Paşa, Îsâ Paşa câmileri
en büyükleri olup şehirde 77 câmi, 99 mescid vardır. 18 medreseden Hüsrev Bey
Medresesi, yüksek medrese tahsili vermektedir. Sayısı kırk yedi olan tekkelerin
içinde Mevlevihâne, yetmiş odalı bir dergâhtır. 800 kadar sebil, 100 çeşme
vardır.
Eyâlette başlıca dokuz maden vardır.
Masrafı gelirinden fazla olduğu için, beylerbeyi Ferhad Paşa tarafından altın
mâdeni kapattırılmıştır. Serepengci’de gümüş çıkarılır. Zengi lâcivert taşı,
kurşun, bir mikdâr bakır, Kovince dağlarında son derece zengin demir mâdenleri
işlenilmektedir. En büyük ziyaret yeri, Gâzi Hüsrev Paşa türbesidir.
Osmanlı sultanları ve devlet
adamları, bölgede bir çok hayır kurumları inşâ ettirdiler. Saraybosna’nın
doğusunda yer alan Vişegrad, Sava nehrine akan Drina çayının yanındadır. Şehirde
yer alan târihî eserlerin hepsi, Sokullu ailesi tarafından yaptırılmıştır. Mîmâr
Sinân’ın yaptığı Drina köprüsü on bir gözdür. Her kemeri Samanyolu gibidir.
Büyük hendese bilgisine dayanılarak, cür’etli bir mühendislikle inşâ edilmiştir”
demektedir. 1876’da sultan Abdülazîz tarafından gönderilen Resûlullah sallallahü
aleyhi ve sellemin mübarek sakal-ı şerîfleri törenle Hüsrev Paşa türbesine
konulmuştur.
Sultan Abdülazîz Han devrinde, Bosna
eyâletinde kalkınma ve yenileşme hareketleri görüldü. Saraybosna’da bir Mekteb-i
hukûk-ı şâhâne (hukuk fakültesi) açıldı. Banaluka-Novi arasında işleyen ilk
demiryolu hattı 1872’de açıldı. 1860’da eyâlet resmi matbaası kuruldu. 1909’da
eyâlette Ortodoks, Sırp ve Katolik Hırvat okulları hâriç, ilkokul sayısı
1.092’ye yükselmişti.
Bugün Bosna-Hersek bölgesinde
bulunan câmi, tekke ve diğer târihî eserlerin sayısı, bakımsızlık ve komünist
rejimin ortadan kaldırması sebebi ile çok azalmıştır. 1957 senesinde, bölgedeki
toplam câmi sayısı 635’e inmiştir. Hâlbuki Evliyâ Çelebi, eyâletteki câmi
sayısını 3500 olarak haber vermektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder