10 Nisan 2012 Salı

Bosna Hersek


Osmanlı Devleti’nin Rumeli’deki önemli eyâletlerinden. Balkan yarımadasının kuzey-bat ısında bulunan Bosna-Hersek’in yüzölçümü 51.027 km2 olup, kuzeyinde Hırvatistan ve Slovenya, doğusunda Sırbistan, güneyinde Karadağ ile çevrilidir. Bölge halkı, Oğuz Türklerinin bir kolu olan Peçeneklerden olup, Osmanlı’nın orayı fethinden sonra topyekün müslüman olan Boşnaklardır. Sonradan müslüman olan Hırvatlara, Sırplara ve Türk asıllı olup daha önceden ecdadı Bosna’ya yerleşmiş olan Türklere de Boşnak denilmiştir.

Bosna-Hersek eskiden beri bir çok kavmin geçit yeri olmuştur. Bölgede, Romalılardan önce İllîrya kabîleleri hâkimdi. Romalılar uzun savaşlar sonunda bölgeye hâkim oldular. Büyük Roma İmparatorluğu 395 senesinde ikiye bölündüğü zaman, Bosna-Hersek, Batı Roma İmparatorluğu’na kaldı. Yedinci asırda bölge, Avar ve Slav akınları sonucu bu kavimlerin hâkimiyetine girdi. Bunun neticesinde bölgedeki Roma izleri silindi ve bugünkü etnik durum ortaya çıktı. 626 senesinde kuzeyden gelen Sırp ve Hırvat akınları, bölgeye hâkim olan Avarların hâkimiyetini iyice sarstı. Bosna’nın bâzı bölgeleri ile Dalmaçya’ya Hırvatlar, Karadağ ve dolaylarına ise Sırplar yerleşti. Bu kavimlerin ortasında Bosna-Hersek kuruldu. Avarlardan kalma bir teşkîlât olan Banlıklara ayrıldı. Yedinci asırdan on ikinci asra kadar, Sırplar ve Hırvatların hâkimiyeti altında yaşayan Bosna-Hersek halkı, bu asrın başlarında Bizans İmparatorluğu’nun idaresine geçtiler. Bölge, 1137 senesinde tamâmiyle Macarların eline düşünce, Macar kralı ikinci Belâ, oğlunu Bosna dukası yaptı.
Bosna-Hersek’in 1137’den 1878 senesin kadar olan târihi, altı bölüme ayrılmaktadır: 1- Banların bütün ülkeye hâkim olmaları (1137-1251), 2- Banların nüfuzlarını kaybetmiş oldukları devir (1251-1314), 3- İki Kotroman devri (1314-1377), 4- Bosna krallığı ve St. Sava dukalığı (1377-1463), 5- Ülkenin, Macaristan ve Osmanlı Devleti arasında taksimi (1463-1528), 6- Osmanlı Devleti’nin bir eyâleti olması (1528-1878).
Bosna, 1137-1251 seneleri arasında Hırvatistan krallığı’na tâbi olup, muhtariyet hâlinde ban denilen mahallî beyler tarafından idare ediliyordu. Bunlar hıristiyan Bogomil mezhebinde olduklarından, Papa’nın emriyle Macarlar tarafından fena hâlde ezildiler. Buna rağmen banlar, Macarların himayesinden ayrılmayıp, sıkı surette bu krallığa bağlandılar. 1360 senesinde Macaristan’ın umûmî vâlisi ve Macar kralı birinci Layoş’un eniştesi Tvartko, beyliğin başına getirilince, bölge tamamen Macaristan’a bağlandı. Tvartko, 1371’de Macar hâkimiyetinden ayrılarak bölgede Bosna ve Sırbistan krallığını kurdu. Tvartko’nun ölümünden sonra yerine kardeşi İstefan Dabiça geçti. Bunun zamanında Macarlar, Hırvatistan ve Dalmaçya’yı zabtettiklerinden, Bosna krallığı küçüldü. Dabiça, Macarlarla dostluk kuramadı. Bu sırada Osmanlılar Rumeli’de fetihlere başlamış bulunuyorlardı. Nitekim 1394’de Üsküp sancakbeyi Paşa Yiğit’in oğlu tarafından Bosna üzerine yapılan akınlarda, Dabiça, Macarlardan yardım alamadı.
İstefan Dabiça, 1398’de ölünce, Bosna; karısı Elen Gruba tarafından idare edilmeye başlandı. Fakat bu sırada Bosna krallığı nüfuzunu iyice kaybetmişti. Mahallî prensler serbest hareket etmeye ve devlet merkezini tanımamaya başlamışlardı. Dabiça’nın öldüğü sene bir Osmanlı akıncı kuvveti daha Bosna’ya girdi. Bu akınlar sırasında Osmanlı adaleti ve nizâmı ile tanışan Bosna-Hersek derebeylerinin bir çoğu, Osmanlı Devleti ile anlaştı. Nitekim Osmanlı idaresine geçtikten sonra da Bosna ve Hersek’te kitleler hâlinde İslâm dînine girmeler oldu. Fâtih Sultan Mehmed Han, İstanbul’u fethettikten sonra. Bosna-Hersek işleriyle meşgul olmaya başladı ve bölgenin tamâmını fethetmek için harekete geçti ve bunu 1462, 1464’de üst üste yapılan iki sefer-i hümâyûn ile tamamladı. Birinci sefer-i hümâyûnda, Fâtih, başta Bosna’nın merkezi Yayca şehri olmak üzere bütün kaleleri kolaylıkla ele geçirdi. Yakalanan Bosna kralı îdâm edildi. Buradan Hersek krallığı üzerine yürüyen Fâtih, kral İstefan’ın Osmanlı himayesini kabul etmesi üzerine, memleketinin bir kısmını kendisine bırakarak diğer yerleri Osmanlı topraklarına kattı. Fâtih Sultan Mehmed Han elde ettiği Bosna şehirlerindeki halkın bir kısmını iskan için İstanbul’a yolladı ve Yayca ile diğer önemli kalelere asker koydu. Bosna sancakbeyliğine Minnetoğlu Mehmed Bey’i tâyin ederek, İzvornik kalesine de Mihaloğlu İskender Bey’i muhafız bırakarak İstanbul’a döndü.
Bosna’nın fethi Osmanlılar için pek önemli idi. Deniz kuvvetlerini arttırarak Akdeniz’de Venedikleri tehdîd eden Osmanlıların Bosna’yı zabtetmeleri de Macaristan’ın siyâsî varlığını tehlikeye düşürmüştü. Bu arada Türklerin, Lepant havalisi ile Argos limanını da elde etmeleri, Macarlarla Venediklileri, Osmanlılara karşı tecâvüzkâr bir ittifaka sevketti.
Nitekim Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul’a dönmesinden sonra müttefik kuvvetler hücuma geçerek, Osmanlıların zabtettikleri bâzı kaleleri elde edip, Bosna krallığının merkezi olan Yayça’yı da ele geçirdiler.
Bu olaylar üzerine 1464 ilkbaharında sultan Mehmed, ikinci defa Bosna’ya hareket etti. Fâtih’in Yayça’yı muhasara etmesi üzerine, Macar kralı da büyük bir kuvvetle gelerek Osmanlıların elinde bulunan İzvornik kalesini kuşattı. Bunun üzerine ordudan ayrılan mühim bir kuvvet, Macar kralı üzerine gönderildi. Böylece iki ateş arasında kalan Macar kralı, ağırlıklarının bir kısmını bırakarak kaçmak zorunda kaldı. Ancak Osmanlı ordusu Yayça’yı geri almaya muvaffak olamadı. Buna karşılık elde edilen kalelerden bir kısmı yıkıldı ve lüzumlu olanlarına asker ve mühimmat kondu.
Yayca kalesi ancak 1528 senesinde Bosna beyi meşhur Gâzi Hüsrev Bey zamanında alındı. Hüsrev Bey, Bosna’nın önemli mevkilerinden olan Kilis kalesini de 1536 yılında fethederek, Osmanlı hâkimiyetine kattı.
Bosna, on altıncı asrın ikinci yarısında beylerbeylik oldu. İlk Bosna beylerbeyi olarak Sokullu Ferhad Paşa tâyin edildi. Beylerbeyiler, hududa yakın olan Banaluka kalesinde otururlardı. Banaluka’nın batısındaki Bihke kalesi 1591’de dokuz günlük bir muhasaradan sonra Bosna beylerbeyi Derviş Hasan Paşa tarafından zabtedildi.
Bosna-Hersek eyâleti; Saraybosna, Banaluka, Hersek, Kilis, Kırka, Pakrac, Zivornik ve Pojega olmak üzere sekiz sancaktan meydana geliyordu. Bölge Osmanlı hâkimiyetine geçtikten sonra, başta Bapomillar olmak üzere, gördükleri iyi muamele karşısında halkın büyük kısmı müslüman oldu. Macarlara karşı sert tepki gösteren Bosna halkı, Osmanlı ile kaynaştı ve Osmanlıların Macaristan’a yaptığı seferlere katıldı. 1639 senesinde eyâlet merkezi tekrar Saraybosna’ya alındı. On sekizinci asırda eyâlet merkezi Travnik’e nakledildi ve sancak sayısı altıya indirildi.
Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki nüfuzu sarsılınca, iç Bosna ile Krayine, Yenipazar, Trebinye, Zeta ve Hersek’i içine alan eyâlet, Avusturyalıların hücumuna uğradı. 1718 senesinde yapılan Pasarofça andlaşması ile Bosna-Hersek’in kuzey kısımları Avusturya’ya bırakıldı ise de, 1739 Belgrad muahedesi ile Furyan kalesi hâriç, bu topraklar tamamen geri alındı. Bir ara Hersek sancağı, müstakil sancak olarak eyâletten ayrıldı ise de, 1850’de tekrar birleştirildi.
Bosna-Hersek on dokuzuncu asrın başlarında karışıklıklara sahne oldu. Bu sırada Osmanlı Devleti’ni iç ve dıştan çökertme faaliyetleri çok yoğunlaştı. Aynı zamanda Bosna-Hersek’te de yapılan bir takım ıslâhat, halkın hoşnutsuzluğuna sebeb oldu. 1830 senesinde müslümanlar, Gradaçaç kapdanı Hüseyin Bey kumandasında isyân ettiler. 1840’da vezir Mehmed Vecihi Paşa, Gülhâne hatt-ı hümâyûnu ile bildirilen yeni idare tarzını tatbik etmek istedi. Kazalarda bulunan yerli kapdanların yerine, İstanbul’dan me’murlar tâyin edilmesi üzerine Boşnak beyleri durumdan memnun olmadılar. Saraybosna müslümanları, vezîre isyân ettiler. İsyancılar, Vitez mevkiinde mağlûb edildi. Ayaklanma bastırılınca, eyâlet merkezi Travnik’ten Saraybosna’ya nakledildi. İsyan eden Boşnak beyleri îdâm edildi (1851). Müslüman halkın ayaklanması yanında hıristiyan tebea da ayaklandı. Bu gayr-i müslim tebea, 1836-1856 fermanları ile vâdedilen ıslâhatın gerçekleştirilmediğini ileri sürerek huzursuzluk çıkardılar. Osmanlı mâni olunca da Avusturya’ya sığınan hıristiyan halk, bu devletin müdâhalesini istediler (1858). Bu durum üzerine Sultan, bölgeye bir hey’et göndererek; arazi işlerini, köylünün ve arazi sâhiblerinin hukukunu ve vazifelerini belirten bir kararname hazırlattırdı. 1863 senesinde geniş bir salâhiyet ile Ahmed Cevdet Paşa, Bosna müfettişi olarak bölgeye gönderildi. Bir buçuk sene bu vazifede kalan Ahmed Cevdet Paşa, Bosna-Hersek vilâyetinin idarî ve askeri teşkilâtının düzenlenmesinde büyük başarı gösterdi.
Alınan yeni tedbirlerin uygulanması sırasında, hıristiyan halk ile idareciler arasında anlaşmazlık çıktı ve 1875 senesinde hıristiyanlar yine ayaklandılar. Bosna’daki bu ayaklanma, Sırplara da sirayet etti. İsyan, devlet tarafından bastırıldı ise de, 1877’de başlayan Osmanlı-Rus harbi sırasında yer yer devam etti. 1878 senesinde yapılan Berlin andlaşması ile Bosna-Hersek, Avusturya’nın işgaline bırakıldı ise de, 1908 senesine kadar Osmanlı hükümranlığı devam etti. Osmanlı Devleti’nde 1908’de ikinci defa Meşrûtiyet îlân edildiği sırada, Avusturya-Macaristan imparatorluğu, Bosna-Hersek’in kendi topraklarına ilhak edildiğini açıkladı. Birinci dünyâ harbinden sonra ise o zaman yeni kurulmuş olan ve sonradan adı Yugoslavya olan Sırp-Hırvat-Sloven krallığına bırakıldı. Daha sonra bu krallık, Yugoslav Fedâratif Halk Cumhuriyeti topluluğu hâline geldi. Neticede Bosna-Hersek bu devleti meydana getiren altı cumhûriyetten biri oldu.
Osmanlılar, hâkim oldukları zaman zarfında Bosna-Hersek’te Türk kültürünü ve medeniyetini yerleştirdiler. Bölgede Türk kültür ve medeniyetinin gerçek kurucusu Bosna-Hersek vâlisi Gâzi Hüsrev Bey’dir. Sultan İkinci Bâyezîd Han’ın kızının oğlu olan Gâzi Hüsrev Bey, Bosna beyliğinde bulunurken Yayca ve Kilis kalesini alarak, Bosna’nın tamâmını Osmanlı hâkimiyetine katmıştı. 1526 Mohaç savaşına da katılan Hüsrev Bey, zaferin kazanılmasında büyük rol oynadı. Hüsrev Bey’in emrinde 10 bin kadar deli (akıncı) kuvveti mevcuttu. Gâzi Hüsrev Bey, Saraybosna’da Kurşunlu ve Hankâh medreselerini yaptırdı.
Akıncı kumandanı Gâzi Îsâ Bey, Makedonya ve Bosna-Hersek’i ihya edenlerin arasında yer almaktadır. Îsâ Bey, Saraybosna’da Büyük Hünkâr Câmii, Üsküb’de medrese, çifte hamam, 38 km. uzunlukta bir kemer ve tünel şebekesine mâlik muazzam bir su te’sisâtı, Kalkandelen’de bir hamam ve daha pek çok eser bıraktı. Gâzi İshak Bey’in Üsküb’teki medresesi, bedesten ve çarşısı, 2150 dükkanlı büyük bir kasaba gibiydi. Ayrıca Üsküb’de 70 mekteb ve 20 tekke bulunuyordu. Saraybosna’da 177 câmi, 180 sıbyan mektebi, 47 tekke, 23 han ve 7 imâret, Türkçe el yazmalarını da ihtiva eden önemli bir kütüphâne, Endülüs mîmârîsi tarzında güzel bir belediye binası ve kâdı yetiştiren bir medrese vardı.
Evliya Çelebi, Seyâhatnâme’sinde Bosna-Hersek eyâletini anlatırken, “Eyâlette 773 kale, hisar ve palanga mevcuttur. Saraybosna şehri 104 mahalle olup, bunların 92’sinde müslüman, ikisinde yahûdî, onunda hıristiyanlar oturmaktadır. Ferhat Paşa, Hüsrev Paşa, Sultan Paşa, Ali Paşa, Îsâ Paşa câmileri en büyükleri olup şehirde 77 câmi, 99 mescid vardır. 18 medreseden Hüsrev Bey Medresesi, yüksek medrese tahsili vermektedir. Sayısı kırk yedi olan tekkelerin içinde Mevlevihâne, yetmiş odalı bir dergâhtır. 800 kadar sebil, 100 çeşme vardır.
Eyâlette başlıca dokuz maden vardır. Masrafı gelirinden fazla olduğu için, beylerbeyi Ferhad Paşa tarafından altın mâdeni kapattırılmıştır. Serepengci’de gümüş çıkarılır. Zengi lâcivert taşı, kurşun, bir mikdâr bakır, Kovince dağlarında son derece zengin demir mâdenleri işlenilmektedir. En büyük ziyaret yeri, Gâzi Hüsrev Paşa türbesidir.
Osmanlı sultanları ve devlet adamları, bölgede bir çok hayır kurumları inşâ ettirdiler. Saraybosna’nın doğusunda yer alan Vişegrad, Sava nehrine akan Drina çayının yanındadır. Şehirde yer alan târihî eserlerin hepsi, Sokullu ailesi tarafından yaptırılmıştır. Mîmâr Sinân’ın yaptığı Drina köprüsü on bir gözdür. Her kemeri Samanyolu gibidir. Büyük hendese bilgisine dayanılarak, cür’etli bir mühendislikle inşâ edilmiştir” demektedir. 1876’da sultan Abdülazîz tarafından gönderilen Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin mübarek sakal-ı şerîfleri törenle Hüsrev Paşa türbesine konulmuştur.
Sultan Abdülazîz Han devrinde, Bosna eyâletinde kalkınma ve yenileşme hareketleri görüldü. Saraybosna’da bir Mekteb-i hukûk-ı şâhâne (hukuk fakültesi) açıldı. Banaluka-Novi arasında işleyen ilk demiryolu hattı 1872’de açıldı. 1860’da eyâlet resmi matbaası kuruldu. 1909’da eyâlette Ortodoks, Sırp ve Katolik Hırvat okulları hâriç, ilkokul sayısı 1.092’ye yükselmişti.
Bugün Bosna-Hersek bölgesinde bulunan câmi, tekke ve diğer târihî eserlerin sayısı, bakımsızlık ve komünist rejimin ortadan kaldırması sebebi ile çok azalmıştır. 1957 senesinde, bölgedeki toplam câmi sayısı 635’e inmiştir. Hâlbuki Evliyâ Çelebi, eyâletteki câmi sayısını 3500 olarak haber vermektedir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder