9 Nisan 2012 Pazartesi

Enver Paşa


Osmanlı Devleti’nin son yıllarında devlet idaresine hâkim olan İttihâd ve Terakkî partisi ileri gelenlerinden. Asker ve devlet adamı. Babası nâfia teknisyeni Ahmed Bey, annesi Dilara Hanım’dır. 1881’de İstanbul’da doğdu. 1922’de Türkistan’da öldürüldü.
İstanbul’da başladığı ilk tahsilini, babasının Manastır’a tâyini üzerine orada tamamladı. 1894’de Manastır Askerî Rüşdiyesi’ni, 1894’de Soğukçeşme Askerî İdâdîsi’ni ve 1899’da da Harb Okulu’nu bitirdi. 1902’de Harb Akademisi’nden kurmay yüzbaşı rütbesiyle me’zun oldu ve merkezi Selânik’de bulunan üçüncü orduya tâyin edildi.
Makedonya’nın çeşitli yerlerinde ortaya çıkan bölücü çete ve eşkıyayı tâkib etmekle vazifelendirildi. 1905’de kolağası, bir sene sonra da binbaşı rütbelerine terfî ettirildi. Bu sırada, gizli bir ihtilâl derneği olan Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ne girdi. Asker olmasına rağmen İttihâd ve Terakkî cemiyetine de girerek siyâsetle uğraşmaya başladı. Bu sırada Talat Bey ile tanışarak cemiyette faal rol aldı. Selanik merkez komutanı ve aynı zamanda eniştesi olan miralay Nâzım Bey’in yaralanması hâdisesine karışmasından sonra Selanik’ten kaçarak Tikveş’e gitti. Atıf Kamçıl’ın, ittihatçıları tâkib için İstanbul’dan gelen müşir Şemsi Paşa’yı vurmasını plânladı. Kısa zamanda ittihâdçı hareketin başına geçirildi. Talat Bey’in sürgüne gönderilmesine karşı çıktı. Müfettiş-i umûmî Hüseyin Hilmi Paşa’yı bu emri uygulamaktan vaz geçirdi. Çete kurarak dağlara çıktı. Sultan (İkinci Abdülhamîd Han’ın tahttan indirilmesi ve meşrûtiyetin tekrar ilân edilmesi için İttihâd ve Terakkî cemiyetinin çıkardığı karışıklık ve mücâdelelere kolağası Niyâzî Bey ve bâzı diğer subaylarla birlikte katıldı.
10 Temmuz 1908’de İkinci Meşrûtiyet îlân edilip, 1876 Kânûn-i esâsîsi yürürlüğe konulunca, Enver bey, İstanbul’a döndü ve hürriyet kahramanı olarak karşılandı. Bir müddet Makedonya umûmî müfettişliği yaptıktan sonra, 1909’da Berlin askerî ateşeliğine tâyin edilerek merkezden uzaklaştırıldı. Alman imparatoru Wilhelm-II’den yakın ilgi ve iltifat gördü. Enver Paşa’nın bu yıllarda başlayan Alman hayranlığı, sonraki yıllarda taassup hâlini aldı. 31 Mart vak’ası üzerine İstanbul’a dönen Enver Bey, sultan İkinci Abdülhamîd Han’ı tahttan indirmek üzere Selanik’ten İstanbul’a gelen Hareket ordusuna katıldı. Abdülhamîd Han’ın hal’ edilişinde aktif rol oynadı. İtalyanların Trablusgarb’a saldırmaları üzerine oraya giderek cephe kumandanlığı yaptı. Buradayken kaymakamlığa terfî etti. 1912’de Balkan harbi çıkınca Trablusgarb’da vazife yapan subaylarla birlikte İstanbul’a döndü. Balkan cephesindeki savaşlara iştirak etmeyerek İstanbul’da kaldı ve siyâsî hâdiselerle uğraşmayı tercih etti. Mensûb olduğu İttihâd ve Terakkî fırkası, iktidardaki hükümetin aleyhinde faaliyetlerde bulunuyor; iktidarın Edirne’yi Bulgarlara vermek istediği şayiasını yayarak halkı hükümete karşı ayaklandırmaya çalışıyordu. Daha sonra asker arasına karışıp; “Siz Anadolu’yu müdâfaa edin, Rumeli’de ne işiniz var?” diyerek asker arasında ikilik çıkarıyorlardı. Bütün bu faaliyetlere iştirak eden Enver Bey, çoğu sokak kabadayısı sınıfından etrafına topladığı kimselerle birlikte 23 Ocak 1913’de Bâb-ı âlî baskınını düzenledi. Bu baskın esnasında zamanın harbiye nâzırı Nâzım Paşa öldürüldü. Sadrâzam Kâmil Paşa istifa ettirilerek, yerine Mahmûd Şevket Paşa başkanlığındaki İttihâdçı bir kabine kuruldu. Trablusgarb ve Balkan savaşlarına bizzat iştirak edip muhârebe etmediği hâlde, bu savaşlarda başarılı olduğu söylenerek, üst seviyelerde yer tutmuş, İttihâd ve Terakkî mensuplarınca üç sene birden kıdem verilip, rütbesi miralaylığı yükseltildi. Balkan devletlerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları üzerine, Balkan müttefikleri arasında çıkan harp ve Bulgaristan’ın doğu cephesinden asker çekmesi sebebiyle Edirne’nin geri alınmasında bâzı gayretleri olduğu için, Edirne kahramanı olarak îlân edildi. Şehzâde Süleymân Efendi’nin kızı Naciye Sultan ile evlenerek saray dâmâdları arasına girdi. Miralaylıktan üst rütbeye yükseltmek hakkı sâdece pâdişâha âid olduğu hâlde, Enver Paşa, sultan Reşâd’dan habersiz paşa yapıldı.
Aynı gün harbiye nâzırlığı da verilerek el çabukluğu ile ordunun başına getirildi. Arkasından Cemâl Paşa bahriye nâzırı oldu. Orduyu gençleştirmek bahanesiyle, tecrübeli, yüksek rütbeli, dînini ve vatanını seven 1200 erkân-ı harb (kurmay) ve zâbitânı (subayı) emekliye ayırdılar. Böylece ordu içindeki İttihâd ve Terakkî’ye karşı olan vatan perver subaylar tasfiye edildi. Enver Paşa orduyu Alman sistemine göre teşkilâtlandırdı. Önemli askerî dâirelerinin başına Alman subaylarını getirerek seferberlik plânları hazırlattı.
Pek çok devletin iştirakiyle yeryüzüne felâket getiren Birinci Dünyâ harbine Osmanlı Devleti’nin girmesine hiç lüzum yok iken, Enver Paşa, yanlış, aceleci ve tekbaşına yaptığı değerlendirmelerle devleti Almanların yanında harbe soktu. Böylece büyük maddî ve manevî zararlar ile çılgınca harb maceralarına sebeb oldu. Osmanlı Devleti’nde bütün muhârebeler sarayda toplanan fevkalâde meclislerin kararıyla îlân edilmesine rağmen, Birinci Dünyâ harbine girişin temelini teşkil eden Türk-Alman ittifakı, sarayın ve kabinedeki bâzı bakanların haberi olmadan İttihâd ve Terakkî’nin ileri gelenleri tarafından imzalandı. Harbe giriş de yine İttihâd ve Terakkî ileri gelenlerinin, bilhassa Enver Paşa’nın aceleci ve heyecanlı tutumu sebebiyle oldu.
Askerî idâresinin zayıf olduğu harb tarihçileri tarafından belirtilen Enver Paşa, Birinci Dünyâ harbi sırasında üstlendiği harbiye nâzırlığı ve başkumandan vekilliği (Başkumandan pâdişâhdır) sırasında devleti bir çok felâkete sürükledi. Sırf müttefik devlet olan Almanya’nın karşısındaki düşman kuvvetlerinin azalması için Kafkasya, Irak, Suriye ve Filistin ile Çanakkale cephelerinde savaşa girildi. Devleti bu harbe sokmak suretiyle pek çok müslüman-Türk evlâdının aç, susuz ve elbisesiz bir şekilde kırılmasına sebeb olanların başında Enver Paşa vardı. Kafkas cephesindeki harekâtı ile koca bir ordunun boşu boşuna kırdırılması Enver Paşa yüzünden idi. Kafkas harekâtına girişin sebebini Enver Paşa, Ali Fuat Paşa’nın (Cebesoy) 1921 senesinde Moskova büyükelçiliği sırasında sorduğu bir soruya karşılık; “Almanlar netice verecek kat’î meydan muhârebelerine doğru yürürken, bizleri atâletle ithama başlamışlardı. Bu sebeble Sarıkamış taarruzu tamamen askeri bir lüzum üzerine yaptırılmıştır” diyerek açıklamaya çalışmıştır.
Almanların batıdaki yükünü hafifletmek için açılmış olan Kafkasya cephesindeki üçüncü ordunun başında bulunan Hasan İzzet Paşa’nın, mevsimin şiddetli kış ve askerin aç ve sefil olması sebebiyle herhangi bir harekâtın mahzurlu olacağını söylemesine rağmen, 14 Aralık 1914’de cepheye gelen Enver Paşa; “Askerler! Hepinizi gördüm. Ayağınızda çarığınız, sırtınızda paltonuz olmadığını biliyorum. Lâkin karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda taarruz ederek Kafkasya’ya gireceğiz. Siz orada her türlü nân-ü nîmete kavuşacaksınız” diyerek orduya hücum emrini verdi. Hasan İzzet Paşa bu kış şartlarında taarruzun uygun olmayacağını bildirerek, îtirâz edince, Enver Paşa tarafından vazifeden alındı. Kumandayı bizzat kendi üzerine alan Enver Paşa, 20 Aralık 1914 günü meşhur Sarıkamış harekâtını başlattı.
Yüz bin kişilik ordumuzun Ardahan-Sarıkamış hattına taarruzu, On birinci kolordunun geri püskürtülmesine, Dokuzuncu kolordunun geri çekilmeyerek esir olmasına sebeb oldu. Onuncu kolorduyu cebrî yürüyüşle Sarıkamış’a sevk eden Enver Paşa, 25-26 Aralık gecesi Sarıkamış’ı kısmen işgal edebildiyse de, savaş sonunda Onuncu kolordu da eridi. Enver Paşa’nın bu çılgınlığı altmış binin üzerinde, bir rivayette de doksan bine yakın Türk evlâdının telef olmasına ve Doğu Anadolu kapılarının Rus ordularına açılmasına sebeb oldu. Rus ordularının ilerlemesi üzerine ordu kumandanlığını terkedip, önce Erzurum’a, sonra da İstanbul’a kaçtı (Bkz. Sarıkamış Harekâtı).
Harbiye nâzırı ve başkumandan vekili olarak hayâlleri uğruna açtığı diğer cephelerdeki başarısızlıklardan ve Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünyâ harbinden mağlûb çıkmasından sonra diğer İttihâdçılar gibi yurt dışına kaçan Enver Paşa, önce Odesa’ya oradan da Berlin’e gitti. Giriştiği bir takım karanlık temaslardan sonra Moskova’ya giderek komünist ihtilâlcilerden yakın alâka gördü. Anadolu’daki Millî mücâdele hareketini oradan tâkib etti. Hattâ Batum’a gelerek, Trabzon’a yürüyüp bir hükümet darbesiyle memleket idaresine tekrar hâkim olmak istediyse de muvaffak olamadı.
Moskova’da bulunduğu sırada bolşevik liderleriyle anlaşan Enver Paşa, Türkistan’ı bolşevikleştirmek vazifesiyle Buhârâ’ya gitti. Hacı Sami adındaki bir ajanın teşvikiyle fikrini değiştirdi. Genç yaşında ümîd etmediği makamlara ulaşan Enver Paşa, taşıdığı hânedâna dâmâdlık ünvânından da istifâde ederek, Türkistan Türklerinin başına geçmek istedi. Avrupa devletlerinin bilhassa İngilizlerin teşvik ve desteğini görerek Rusya’ya karşı verdiği sözden döndü. Rusların Türkistan’daki müslüman Türklere karşı olan mezâlimini de fırsat bildi. İngilizlerin teşvikiyle, Kafkasya’yı Turan merkezinden gelerek zaptetmeyi düşündü. Bu yolla Anadolu’nun büyük tazim ve hürmetlerle karşılayacağı bir cihân imparatoru olacağı hülyasında idi. Hazırlık yapmadan, kendisini destekleyen Türk beylerinin kuvvetlerini topladı. O muhiti iyi bilen, olayların içinde bulunan ve girişilecek hareketin o gün için fayda yerine zarar getireceğini söyleyenlerin ikâzlarına kulak tıkayıp, kendisi gibi maceracı kişilerin tahrik ve teşvikine uyarak, yabancısı olduğu bir muhitte Türkistan macerasına girişti. Kızıl orduya karşı yaptığı savaşta mağlûb oldu. Pek çok müslüman-Türk’ün şehîd olmasına sebeb oldu. Şehir ve köyler harâb oldu. Bu zamansız teşebbüsüyle Türklere fayda yerine zarar getirdi. Böylece daha sonra yapılabilecek sistemli hareketlere mâni olarak, müslüman-Türklerin sıkı bir Rus esareti altına girmesine sebeb oldu. Muhteris bir kişiliğe sâhib olan Enver Paşa, kızılordunun bir koluyla yaptığı savaşta 1922 yılı Kurban bayramının ikinci gününde öldürüldü. Bu çarpışmaların devam ettiği Tacikistan’ın Belçivan köyü yakınındaki Çeğen köyünde defnedildi.
Koskoca Osmanlı Devleti’nin başını yiyip bitiren, yurt dışına kaçtıktan sonra yeni maceralar peşinde koşan, en sonunda; “Bu belâyı benim başıma o sardı. Beni Hacı Sami aldattı, buralara getirdi. “Sekiz senelik teşkilâtım var” dedi. Ona inandım geldim, bir şey yapamıyacağımızı anlıyorum. Ölmekten başka çârem yok...” diyerek şikâyet ettiği, kendisi gibi bir maceracı olan Hacı Sami’nin sözlerine aldanarak Türkistan hülyasına kapıldığını söyleyen Enver Paşa’nın, Naciye Sultan’dan doğan Mahpeyker ve Türkan adlarında iki kız çocuğu ve Ali adında bir oğlu vardı. Enver Paşa’nın ölümünde 26 yaşında dul kalan Naciye Sultan, Enver Paşa’nın kardeşi Kâmil Bey’le evlendi. 1952’ye kadar yurt dışında kalan Naciye Sultan’ın Kâmil Bey’den de Râna adında bir kızı oldu. Hânedâna mensûb kadınların yurda dönmelerine müsâde edilmesi üzerine 1952’de İstanbul’a geldi. 5 Aralık 1957’de Nişantaşı’nda altmış bir yaşında vefât etti. Enver Paşa’nın hatıratı, kızları tarafından Türk Târih kurumuna teslim edilmiştir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder