13 Nisan 2012 Cuma

Hasan Rıza Paşa


Balkan harbi sırasında Işkodra savunma kumandanlığını yapan Osmanlı paşası. Aslen Kastamonu vilâyetinin Tosya ilçesinden olan Hasan Rızâ, 1871’de doğdu. Bağdâd ve Kastamonu vâliliklerinde bulunan Nâmık Paşa’nın oğludur. İlkokulu ve askerî rüşdiyeyi İstanbul’da, askerî idadiyi Bursa’da okudu. 1889-1892 seneleri arasında Harb okulunda okudu. 1895’de kurmay yüzbaşı olarak Mekteb-i Erkân-ı harbiye-i şahaneden me’zûn oldu. Burada kurmay subaylara ders veren Mahmûd Muhtar Paşa tarafından muavin olarak alıkonuldu. Türk-Yunan harbinde, isteği üzerine Alasonya ordusu Erkân-ı harbiye riyasetine tâyin edildi ve 7 Ekim 1897’de kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu. 21 Ağustos 1898’de binbaşı, 18 Nisan 1899’da kaymakamlığa (yarbaylığa) terfî ettirildi.
1899 yılı Mayıs ayında staj yapmak ve askerî bilgisini geliştirmek üzere Almanya’ya gitti. Almanya’da iken 11 Aralık 1901’de rütbesi miralaylığa yükseltildi. Alman ordusunda dört yıl vazife yaptıktan sonra İstanbul’a döndü. 8 Nisan 1903 târihinde Erkân-ı harbiye-i umûmiyye’de vazîfe aldı. Aynı sene içinde mirlivalığa terfî etti. 31 Ocak 1904’de Mekteb-i Erkân-ı harbiye-i Şâhâne’de tabiye uygulaması vazîfeleri muallimliğine tâyin edildi. 12 Eylül 1904’de yüksek askerî teftiş kurulu âzâlığına getirildi. 10 Aralık 1906’da ferikliğe (korgeneralliğe) terfî etti.
İkinci Meşrûtiyet’in îlânından sonra Edirne’de ikinci orduya mensub yirminci nizamiye fırkası komutanlığına getirildi. 26 Eylül’de aynı ordunun erkân-ı harbiyesine nakl edildi. Sultan İkinci Abdülhamîd Han’ı tahttan indirdikten sonra iktidâra gelen İttihâd ve Terakkînin orduyu gençleştirme ve modernleştirme adı altında devletine, milletine ve dînine bağlı subayları ordudan tasfiye ettiği sırada rütbesi kaymakamlığa (yarbaylığa) indirildi. 4 Ekim 1909’da Erkân-ı harbiye-i Umûmiyye üçüncü şubesinde vazifelendirildi. 21 Mart 1910’da yeniden miralaylığa yükselerek 6. ordu erkân-ı harbiyesine tâyin oldu. Adı geçen ordunun kumandanı Nâzım Paşa ile beraber Bağdâd’a gitti. 22 Haziran 1910’da Bağdâd’daki 11. nizamiye fırka kumandanlığına da tâyin edilerek her iki vazîfeyi birlikte yürüttü. Kolordu teşkilâtının kabulü üzerine 6. ordu, 4. ordu müfettişliği ismini alınca, bunun Erkân-ı harbiyesinde bırakıldı. Bu vazîfeden istifa edip, 21 Nisan 1911’de İstanbul’a döndü. 23 Mayıs 1911’de Karadeniz ve Akdeniz boğazlarıyla, Selanik ve İzmir limanlarının tahkimi için kurulan komisyona tâyin edildi.
1911 yılında Malisor ayaklanmasında garb ordusu kumandanlığı ile İşkodra’ya giden birinci ferik Abdullah Paşa’nın erkân-ı harbiyesine tâyin edildiyse de, bu vazîfeden istifa etti, 19 Temmuz 1911 târihinde müstakil 24. İşkodra nizamiye fırka kumandanlığına gönderildi. İşkodra vâlisi Hayri Bey’in vazîfeden alınması üzerine, 27 Mayıs 1912’de İşkodra vâliliği vazifesine de tâyin edildi.
Sultan İkinci Abdülhamîd Han, Balkan milletleri arasındaki kilise ayrılıklarını, iktidarı boyunca devam ettirdi. Onu tahttan indirip iktidara gelen İttihâd ve Terakkî kiliseler kânununu çıkararak, Balkan milletleri arasındaki kilise anlaşmazlığına son verdi. İttihâd ve Terakkî’nin gafil siyâsetinden faydalanan ve aralarındaki diğer anlaşmazlıkları da gidererek Rusya’nın tahrik ve teşvikleriyle bir araya gelen Balkan milletleri, büyük kabîne denilen Gâzi Ahmed Muhtar Paşa hükümeti zamanında 8 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti’ne karşı harb îlân ettiler. Bütün şiddetiyle başlayan Balkan harbine Osmanlı ordusu iki cepheden girdi. Birincisi Bulgar ordularına karşı Trakya’da çarpışan birinci ferik Abdullah Paşa kumandasındaki Şark cephesi, ikincisi ise, Makedonya ve Arnavutluk’ta bulunan başkumandanı Ali Rızâ Paşa olan Garb cephesi idi. Arnavutluk’ta İşkodra gölünün kenarında ve Drim ırmağının kıyısında bulunan İşkodra’yı da, Hasan Rızâ Bey emrindeki 24. müstakil nizamiye fırkasıyla kahramanca savundu.
Karadağlılar Osmanlı Devleti’ne karşı 8 Ekim 1912’de harb îtân ederek İşkodra gölünün güneyinden sınırı geçtiler. 24. müstakil İşkodra fırkası kumandanı miralay Hasan Rızâ Bey, müstahkem mevki kumandanlığını da eline aldı. Karadağ ordusu; kuzey, merkez ve güney olmak üzere üç yığınak grubuyla taarruza başladı. Hasan Rızâ Bey, idaresindeki fırka ile çok zahmet çekerek düşman taarruzlarını önledi. Bu sırada bazı askerler terhis isteğiyle ayaklandılar. Hasan Rızâ Bey bu askerlere nasîhat ettiyse de netice alamadı. Bu askerlerin bir kısmı, vaktiyle İstanbul’da 31 Mart vak’asına iştirak edenlerdendi. Bu ayaklanma bâzı taşkınlıklarla bir hafta kadar devam etti. Çaresiz kalınınca silâh ve teçhizatları alınarak terhis tezkereleri hazırlanıp verildi. Memleketlerine dönmek üzere ayrılan askerler kısa bir müddet sonra tekrar geri döndüler. Osmanlı askerinin böyle olduğu bir sırada taarruzlarını kuvvetlendiren Karadağlılar ilerlediler. Taşlıca, Akova ve Gosina’yı işgal ettiler. Berena’yı kuşattılar. 15-16 Ekim 1912 gecesi Tergovişte istikâmetine bir çıkış taarruzu yapan Osmanlı birlikleri kuşatmadan kurtuldular. Bu suretle burası da Karadağlıların eline geçti. Bu çıkış taarruzunu yapan Osmanlı kuvvetleri Tergovişte’de toplandılar. Akova ve Berena’yı ele geçiren Karadağlılar, Akova’nın korunması için oranın hıristiyan halkını silâhlandırıp, Plava ve Gosina’ya taarruz ettiler. Nizamiye dışındaki Osmanlı kuvvetleri 21 Ekim 1912’de kaçtılar. Nizamiye taburları da dağınık bir hâlde Yakova’ya çekildiler. Karşı taarruz için İpek bölgesindeki kuvvetler az olduğundan, Yakova’daki Prizren redif fırkasından takviye kuvvetler gönderildiyse de zamanında yetişemediler. Bâzı taarruzlarda bulunulduysa da başarı elde edilemedi. Sırplar, Karadağlılar ve Yunanlıların taarruzları netîcesinde bütün Rumeli hemen hemen elden çıktı. Yalnız İşkodra’da Hasan Rızâ Bey, bir türlü düşmana teslim olmayıp, kendisine verilen vazifeyi canı pahasına yürüttü. İşkodra savunmasındaki hizmetine mükâfat olarak mirlivalığa yükseltilmesi için pâdişâh İrâdesi çıktı. Ne yazık ki terfiinden haberi olamadı.
Hasan Rızâ Paşa Arnavudları, Karadağlılar ve Sırplar aleyhinde ayaklandırmak için gayret sarf etti. Katolik papazlar ve Arnavud ileri gelenlerine Slavlar kazanırlarsa Arnavutluk için doğacak tehlikeleri anlattı. Osmanlı Devleti’nin bundan sonraki bütün fedâkârlığı Arnavudların lehine yapacağını vâdetti. Katoliklerin başında bulunan papazlar da bu konuda çalışmaya yöneldiler, İşkodra başpiskoposu işe bir resmiyet vermek suretiyle başlamak için Arnavutluk nâmına Hasan Rızâ Paşa’dan te’mînât istedi. Hasan Rızâ Paşa, Arnavudlarla yapılacak andlaşmanın ayrıntılarını papazlarla görüşmek üzere Es’ad Paşa’nın evine giderken, 30 Ocak 1913 günü akşamı tertiplenen bir sûikasd neticesinde silâhlı üç kişi tarafından vurularak şehîd edildi. Bu sûikasd, sultan İkinci Abdülhamîd Han’a hal’ini tebliğ edenler arasında bulunarak velinimetine hıyanet eden Es’ad Paşa Toptanî adındaki eski Drac meb’ûsu Arnavud tarafından tertiplenmişti. Hasan Rızâ Paşa’nın vefâtından sonra da İşkodra savunması devam etti. Fakat İşkodra’da kumandayı ele alan Es’ad Paşa, derhâl Karadağ ordusuyla gizlice haberleşerek İşkodrayı düşmana teslim etti.
Kahraman ve cesur bir asker olan Hasan Rızâ Paşa, gayet ciddî ve sert bir kimseydi. Husûsî hayâtında latifeyi seven ve teklifsizce konuşan Paşa, vazifeyle ilgili konularda derhâl sesini ve tavrını değiştirirdi. Verdiği emirleri tâkib eder, gevşeklikleri affetmezdi, Açık sözlü bir kimse olup, birisi hakkında bildiğini yüzüne söylemekten çekinmezdi. Emrindeki birliklerin eğitimlerine ve bütün işlerine bizzat nezâret ederdi. En tehlikeli vazifeye en sevdiği kimseleri me’mur ederdi. Üstüne aldığı vazifeyi nâmûs mes’elesi addeder ve tam manâsıyla yerine getirmeye çalışırdı. Üst ve âmirlerine, kânun ve nizâmlara çok saygılı idi. Ordunun politikayla uğraşmasına karşıydı. Silâhlı kuvvetleri politikaya soktuğu için İttihâd ve Terakkî’yi tenkîd ederdi. Pâdişâha ve hükümete karşı olan ve kendi saflarında yer almasını isteyen kimselere karşı; “Ben bu hükümetin vâliliğini ve kumandanlığını kabul ettim. Bunun için ahd ettim ve yemin ettim. Verdiğim söze ters hareket etmek benim için nâmussuzlukdur. Ben vâli ve kumandan iken hükümet aleyhine en ufak bir teşebbüsü bile hoşgörü ile karşılamam, azamî şiddetle hareket ederim” derdi. Emrindeki subay ve erlerin itimâdını kazanmıştı. Kesin kararlı olup emirleri kat’î idi. Hatâsını anladığı konuda ısrar etmeyen, fazilet sahibi bir komutandı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder