16 Nisan 2012 Pazartesi

İbrahim Müteferrika


Yirmisekiz Çelebizâde Saîd Mehmed Efendi ile beraber İstanbul’da ilk Türk matbaasını kurarak irfan hayâtımıza hizmet eden değerli bir zât. 1674 senesinde Macaristan’ın Kolojvar şehrinde doğan ve kalvenist bir Macar ailesinin oğlu olan İbrâhim Müteferrika’nın, müslüman olmadan evvelki adı bilinmemektedir. İyi bir eğitim gördükten sonra râhib olmak üzere protestan kilisesinde tahsîl gördüğü sırada 1692’de Türk akıncılarının eline esir düşerek İstanbul’a getirildi. İbrâhim Müteferrika’nın iyi bir ilâhiyât tahsili görmüş olması, İslâm dînini kolayca tanımasına ve kabul etmesine yardım etti. İslâm dînine girmesi, hayâtının önemli bir dönüm noktası oldu. Ömrü boyunca İslâm dînine ve ilme hizmet etti.

İslâmiyet’i etraflı şekilde inceleyen İbrâhim Müteferrika, hıristiyanlığın teslis inancının bozulduğunu anlatan Risâle-i İslâmiyye isimli bir eser yazdı. Sadrâzam Dâmâd İbrâhim Paşa, eseri okuyunca, onu devlet hizmetine aldı. 1715 senesinde Avusturya’ya düzenlenen sefer sırasında, haberleşme konusunda devlete hizmet etti. Yine bu muhârebe sırasında Macaristan’dan kaçarak imparator aleyhine hareket etmek üzere Belgrad’da toplanmış olan Macar asilzâdeleriyle beraberindeki Macarlara tercümanlık yaptı. Dönüşünde müteferrikalık vazifesine tâyin edildi. Müteferrika, pâdişâhların maiyyeti hademelerinden olan ve seçkin ve asil olanlardan kurulan bir sınıftır. Bunlara Kânunnâme-i Al-i Osman’da “Vâcibü’r-riâya ağalar” denilirdi. Pâdişâh, saraydan dışarı çıktığı ve Cumâ namazına gittiği zaman müteferrikalar hükümdarın önünde giderler ve sefere gidişinde beraberinde bulunurlardı.
İbrâhim Müteferrika, 1717 senesinde Osmanlı Devleti’ne sığınan Doğu Macaristan’daki Macarların reîsi olan Rakoczi’ye tercüman ve kâtip tâyin edildi. Bu vazifesi sırasında Osmanlı devlet adamlarının ve Rakoczi’nin takdir ve itimâdını kazandı.
Mektûb-ı sadrâzamî hülefâsından olan Mehmed Saîd Efendi, Paris seyahati sırasında gördüğü matbaanın Osmanlı Devleti için gerekli olduğuna inanarak İbrâhim Müteferrika ile çalışmaya başladı. Matbaanın faydalarını anlatan ayrıntılı bir raporu, sadrâzam Dâmâd İbrâhim Paşa’ya sunduklarında, Sadrâzam bu teklifi olumlu karşıladı. Fakat İstanbul’da bir matbaanın kurulması sosyal bir hazırlığı gerektiriyordu. Zîrâ o zamana kadar kitap yazmakla geçimlerini sağlayan hattatlar bu işten zarar göreceklerdi ve ilim ve irfanı memleketin her tarafına yaymak isteyen İbrâhim Müteferrika, zamanın şeyhülislâmı Yenişehirli Abdullah Efendiye matbaa açmak, kitap basmak hususunda; “Kitap basma san’atını iyi bildiğini söyleyen bir kimse, lügat, mantık, astronomi, fizik ve benzerlerini birer kalıba çıkarıp, buradan kağıdların üzerine basarak bu kitapların benzerlerini elde ederim derse, bu kimsenin böyle kitap basmasına şeriat izin verir mi?” diye sorunca, cevâb olarak; “Kitâb basma san’atını iyi bilen bir kimse, bir kitabın harflerini ve kelimelerini birer kalıba çıkarıp, buradan kâğıdlara basmakla, bu kitaptan az zamanda kolayca çok sayıda elde ediyor. Böylece çok ucuz kitap yazılmasına sebeb oluyor. Faydalı bir iş olduğundan şeriat bu kimsenin bu işi yapmasına izin verir. Kitabda yazılı ilmi bilen bir kaç kişi önce tashih etmelidir. Tashihten sonra basılırsa, güzel bir iş olur” diye fetva verdi. Pâdişâh da izin verince, 1729 senesinde İbrâhim Müteferrika ilk matbaayı kurdu. Devrin meşhur âlimlerinden eski İstanbul kâdısı İshak Efendi, Selanik kâdısı Sâhib Efendi, Galata kâdısı Es’ad Efendi ve Kasımpaşa mevlevîhânesi şeyhi Mûsâ Efendi kurulan matbaaya musahhih tâyin edildiler.
Matbaada ilk olarak iki cildlik Vankulu Lügati metal harflerle basıldı. Bunu diğer eserler tâkib etti. 1730 senesinde vuku bulan Patrona Halîl isyânı sırasında, İbrâhim Mütefferrika’nın batbaası da tahrib edildi ve kapatıldı. İsyanın bastırılmasından sonra Müteferrika’ya matbaasını açması için tekrar izin verildi. Bunun üzerine İbrâhim Müteferrika bütün gayretiyle çalışmalarına devam etti. Dâmâd İbrâhim Paşa zamanında basılması kararlaştırılan kitapları birer birer bastı. İstanbul’da Basmacı İbrâhim diye meşhur oldu. Kâtip Çelebi’nin Çelebi’nin Tuhfet-ül-kibâr fi-esfâr-il-bihâr adlı eseri, Târih-i Seyyah, Hind-i Garbı, Tîmûr-ı Gurkân, Mısır Târihi, Gülşen-i Hulefâ, Usûl-ül-hikem, Fuyûzât-ı Mıknatisiyye, Cihânnümâ, Takvîm-üt-tevârih, Nâimâ Târihi, Târih-i Râşid, Lisân-ül-acem, Târih-i Çelebizâde dâhil olmak üzere on yedi eser basıldı. Ayrıca rahip Holdurman’ın Türkçe ve Fransızca dilbilgisi kitabı da basıldı.
İbrâhim Müteferrika 1737’de Lehistan ile olan andlaşmayı yenilemek üzere yapılan görüşmelere katıldı. Bir sene sonra Orşava kalesinin teslimi için yapılan andlaşmaya başkanlık yaptı. Daha sonra İstanbul’a dönen İbrâhim Müteferrika, geçirdiği rahatsızlık neticesinde 1745 senesinde vefât etti. Kasımpaşa mezarlığına defnedildi.
İlim ve fen adamı olan İbrâhim Mütferrika’nın, Latince tercümeleri ve fen kitapları vardır. Ömrünün son senesine kadar disiplinli bir hayat geçirdi. Yalova’da bir kâğıt fabrikası açılması için çalıştı. Çeşitli konularda eserler yazdı. Bunların bir kısmı Latince’den tercüme olup bâzıları şunlardır:
1- Füyûzât-ı Mıknatısiyye: Pusulanın keşfi ve bu âletin Çinliler tarafından bilindiğine dâir olup, eserin son kısımlarında mıknatısın özellikleri anlatılmaktadır. Bu eser, 1732 senesinde, matbaasında basılmıştır. 2- Usûl-ül-hikem fî nizâm-il-ümem: Patrona Halîl isyânından sonra yazıp sultan birinci Mahmûd’a sunmuştur. Eserde Osmanlı ordusunun bozulması ve Avrupa devletlerinin gelişmesinin sebeblerini anlatmakta, kalkınmak için neler yapılmasının lâzım olduğunu açıklamaktadır. Osmanlıların nasıl zayıfladığını, Avrupa’dan ilim ve tekniğin alınması gerektiğini anlatmaktadır. 3- Afgan Târihi, 4- Mecmûa-i hey’et-il-kadîme ve cedide: Astronomiye dâir olup basılmamıştır. Ayrıca, çizip matbaasında bastırmış olduğu beş tane haritası vardır.
Dürüst, ahlâklı, faziletli, vefâkar, çok çalışkan bir zât olan İbrâhim Müteferrika, Şark ve Garb dillerini bir araya toplayan bir lügat kitabı hazırlamak istedi ise de ömrü vefâ etmedi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder