5 Nisan 2012 Perşembe

Molla Hüsrev


Osmanlı Devleti’nin üçüncü şeyhülislâmı ve Fâtih Sultan Mehmed Han’ın hocası. İsmi, Muhammed bin Ferâmuz bin Ali Rûmî’dir. Sivas ile Tokat arasındaki Kargın köyünde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Babası bir Fransız subayı iken müslüman olmuş, kızını Osmanlı emirlerinden Hüsrev adında bir zâta vermiştir. Babasının vefâtı üzerine eniştesi Hüsrev Bey’in yanında yetişti ve Hüsrev Kaynı diye çağırıldı. Daha sonra kayını kelimesi de kaldırılıp Molla Hüsrev adıyla meşhur oldu. 1480 (H. 885) yılında İstanbul’da vefât etti. Cenaze namazı, Fâtih Câmii’nde kılındıktan sonra Bursa’ya götürülüp Emir Sultan’ın doğusunda kendi yaptırdığı medresenin bahçesine defnedildi. Mezar taşında; “Menbâ-ı ilm-ü hüner, Vâris-i ulûm-i Hayr-ul-beşer, Fâzıl-ı hurşîd-i eser Sâhib-üd-Dürer vel gurer Mevlânâ Muhammed Hüsrev” yazılıdır.

Molla Hüsrev, Burhâneddîn Haydar Hirevî ve zamanın diğer âlimlerinden ilim tahsîl etti. Tahsilini tamamladıktan sonra, Edirne’de Şah Melik Medresesi’nde sonra da kardeşinin vefâtıyla boşalan Çelebi Medresesi’nde müderrislik yaptı. Sultan İkinci Murâd Han devrinde Varna savaşından önce 1429 yılında kazaskerliğe tâyin edildi. Molla Hüsrev, Fâtih Sultan Mehmed Han tahta geçince de bu vazifeye devam etti. Sultan İkinci Murâd Han memleketi iç ve dış huzura kavuşturduktan sonra tahttan çekilmiş, yerine oğlu Fâtih Sultan Mehmed’i oturtmuştu. Ancak düşmanlar, sultânı çocuk yaşta görüp sefer hazırlıklarına başladılar. Bunun üzerine ikinci Murâd Han tekrar tahta geçti ve Fâtih Sultan Mehmed’i Manisa’ya gönderdi. İlim adamlarının çoğu birer bahane ile Manisa’ya gitmek istemediler. Molla Hüsrev kazaskerlikten istifa ederek şehzâde ile birlikte Manisa’ya gitmeye karar verdi. Fâtih onun bu karârını duyunca; “Vazifenize devam edin, zira memleketin size ihtiyâcı var” dediyse de Molla Hüsrev; “Tahttan ayrılıp Manisa’ya giderken, sizi yalnız bırakmam uygun olmaz. Müsâde buyurun geleyim” diyerek samimiyetini bildirdi ve birlikte Manisa’ya gitti. Fâtih Sultan Mehmed bu muhterem âlimden çok istifâde etti.
Daha sonra Fâtih tahta geçince, Molla Hüsrev de Sultan’ın yanına geldi. İstanbul’un fethinden sonra Galata ve Üsküdar kâdılıklarına tâyin edildi. Bu arada Ayasofya Müderrisliğini de yürüttü. Bir ara Bursa’ya gidip medrese kurdu ve ilim öğretmekle meşgul oldu. Bu sırada Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından İstanbul’a davet edilen Molla Hüsrev, ikinci Osmanlı şeyhülislâmı Fahreddin-i Acemi’nin vefâtı üzerine 1460 yılında şeyhülislâmlığa tâyin edildi. Molla Hüsrev, devletin bu en üstün ve en şerefli fetva makamında yirmi sene adalet ve hakkaniyetle vazife yaptı.
Molla Hüsrev, Fâtih Sultan Mehmed Han’ın takdir ve iltifatına kavuştu. Fâtih, Molla Hüsrev’den söz ettiği zaman; “Zamanımızın Ebû Hanîfesi’dir” diyerek teveccüh ve sevgisini belirtirdi. Bir düğün yemeğinde hocası Molla Gürânî’yi sağ yanına Molla Hüsrev’i sol yanına alarak, iltifatta bulunmuştu.
Molla Hüsrev orta boylu, gür sakallı, kıymetli elbise giyen, heybetli, tevazu sahibi bir zât idi. Güzel ahlâk, vakur, yüksek ilim ve İslâm dînine uymaktaki titizliğiyle halkın ve devlet adamlarının sevgisini kazandı. Bu büyük, âlim yalnızlığı ve kendi işini kendisi görmeyi severdi. Konağında hizmetçileri olduğu hâlde hiç bîrini kendi hizmetinde kullanmaz odasını kendi süpürür, lâmbasını kendi yakardı.
Molla Hüsrev bir çok talebe yetiştirdi. Fıkıh âlimi ve şâir olarak şöhret yaptı. Önceki âlimlerin kitaplarından her gün iki yaprak yazmayı âdet hâline getirmişti. Vefât ettiğinde kendi el yazılarıyla yazılmış pek çok nefis eserler görüldü.
Ömrünü ilim öğretmek ve yazmakla geçiren Molla Hüsrev’in kıymetli eserlerinden bâzıları şunlardır:
1- Ed-Dürer-ül-hükkâm fî şerhi Gurer-il-ahkâm: Fıkıh ilmine dâir olan ve sık sık müracaat edilen bu en önemli eseri, asırlardır Osmanlı medreselerinde şerhleri ile beraber ders kitabı olarak tâkib edilmiştir. Molla Hüsrev’in 1477 yılında Fâtih Sultan Mehmed Han’a takdim ettiği bu eserin asıl nüshası İstanbul Köprülü Kütüphânesi’nde mevcûddur. 2- Şerh-ul-Miftâh, 3- Şerh-ut-Telvih, 4- Şerh-i Usûl-ül-Pezdevî, 5- Hâşiyetü evâil-i Tefsîr-i Kâdı Beydâvî, 6- Hâşiyet-ü Mutavvel li-Teftâzânî, 7- Mir’ât-ülusûl fî şerh-i mirkât-il-Vüsûl, 8- Nakîd-ül-efkâr fî redd-il-enzâr, 9- Şerh-u Telhîs-il-miftâh lil-Kazvînî.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Devhat-ül-meşâyih; sh. 8
2) Ed-Dav’ul-lâmî; cild-8, sh. 279
3) Şâkâyık-ı nu’mâniyye tercümesi; sh. 135
4) Şezerât-üz-zeheb; cild-7, sh. 342
5) Fevâid-ül-behiyye; sh. 187
6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; sh. 1038
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-12, sh. 302
8) Rehber Ansiklopedisi; cild-12, sh. 186

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder