Doğu Akdeniz havzasıyla Ege denizi
ve Boğazlar bölgesi arasındaki yol üzerinde bulunması sebebiyle, târihte büyük
değer kazanan Rodos adası, ada üzerindeki aynı adı taşıyan müstahkem şehir ve
buraya yapılan seferler.
Bilinen târihinden itibaren çeşitli
milletlerin ve son olarak da Bizanslıların hâkim olduğu ada, İslâmiyet’in
doğuşundan sonra daha hareketli bir hâl aldı. Mısır, Suriye ve Anadolu
topraklarına yakınlığı sebebiyle İslâm askerleri adaya bir çok seferler
düzenlediler. İlk olarak hazret-i Muâviye 672 yılında Cünâde bin Ebî Ümeyye
el-Ezdî kumandasındaki bir filoyu adaya gönderip fethettirdi ve İslâm askeri
buraya yerleşti. Bu târihten itibaren sekiz yıl adada kalan bu kuvvetler, 680
yılında halîfe Yezîd’in emri ile geri döndüler.
Bundan sonra tekrar uzun müddet
Şarkî Roma imparatorluğunun hâkimiyetinde kalan ada, on dördüncü asrın
başlarında Memlûklü sultânı Kalâvûn’un oğlu Sultan Halîl tarafından Kudüs
civarındaki son haçlı kırıntılarından bölgenin temizlenmesi sırasında Akka’dan
kovulan Hospitaller şövalyelerin eline geçti. Bu şövalyeler, Rodos’a yerleşince
kaleyi zamanının en kuvvetli kalelerinden biri durumuna getirdiler. Kudüs’e
yöneltilmiş haçlı seferlerinin sona ermesinden sonra Latin-hıristiyan âleminin
en kuvvetli bir ileri karakolu rolünü oynadılar. Şövalyeler, Anadolu ve Mısır’a
karşı yöneltilmiş seferlerde, İzmir’in ele geçirilmesinde (1344),
İskenderiye’nin yağmalanmasında (1365) ve Niğbolu seferinde (1396) faal rol
oynayarak müslümanlara her türlü kötülüğü yapmaktan geri durmadılar, özellikle
İskenderiye’nin yağmalanmasından sonra Memlûklüler adaya asker gönderdilerse de
bunlar ehemmiyetsiz ve en fazla 15-20 gemiden meydana gelen filolar olduğundan
başarı sağlayamadılar.
Bu başarıları üzerine kısa bir zaman
içinde İstanköy, Kalimnos, Leryos, Sömbeki ve o mıntıkadaki diğer adaları ete
geçiren şövalyeler, daha da kuzeye çıkarak İzmir civarındaki kalelerden birini
de aldılar. Çelebi Sultan Mehmed Han, İzmir’i Aydınoğlu Cüneyd Bey’den aldığı
zaman Rodos şövalyeleriyle uğraşmamak için bunlara İstanköy adası karşısındaki
Bodrum kalesini vermişti. Çünkü Anadolu birliğini sağlamak için daha önemli
işleri vardı.
Osmanlı
Devleti’nin Rodos’a karşı ilk mühim teşebbüsü Fâtih Sultan Mehmed Han zamanına
rastlar. Fâtih Sultan Mehmed Han tahta geçtiğinde cülûsunu tebrik için Rodos
şövalyeleri elçi yollamışlar ve İstanbul’u fethinden sonra da hediyeler
göndererek ticâret andlaşması imzalama isteklerini bildirmişlerdi. Ancak daha
sonra papa üçüncü
Calixtus’un teşebbüsü ile kurulan hıristiyan ittifakı içinde yer alan Rodos
şövalyeleri, Ege denizinde faaliyette bulunan hıristiyan korsanları
destekledikleri gibi, Türk kıyılarına taarruzdan ve müslüman halka zulmetmekten
geri durmamışlardı.
Rodos
şövalyelerinin bu taarruzlarına mukabele olmak üzere 1454, 1455 yıllarında
adalara küçük filolarla baskınlar yapılmış ve Osmanlı Devleti’yle andlaşma
yapmaya mecbur bırakılmışlardı. Bu andlaşmaya rağmen 1463’de başlayıp on altı
yıl boyunca devam eden Osmanlı-Venedik harbinde devamlı Venedik’e destek veren
şövalyelere iyi bir ders vermek isteyen Fâtih Sultan Mehmed Han, 1479 senesinde
Rodos şövalyelerinden korsanlık teşebbüslerine son vererek, her sene Osmanlı
Devleti’ne vergi vermelerini resmen istedi. Bunu kabul etmemeleri üzerine harb
hazırlıklarına girişip 1480 ilkbaharında vezir Mesih Paşa kumandasında 180 pare
gemiden meydana gelen bir donanmayı Rodos’a gönderdi.
Mayıs ayı
sonlarına doğru altmışı kadırga ve diğer muhtelif sınıf gemiden meydana gelen
yüz altmış gemiden teşkil edilmiş bir donanma, Mesih Paşa kumandasında gelip
Rodos limanı önlerinde demirledi. Şehrin batı sahilindeki Triyanda tarafından
Etyen tepesi civarına asker çıkararak faaliyete geçen Mesih Paşa, çıkarmaya
engel olmak isteyen şövalyelerin taarruzlarını püskürtüp ağırlıkları karaya
çıkardı.
Mesih
Paşa önce denizden, sonra da karaya çıkardığı askerlerle Rodos kalesine karşı
yaptığı müteaddit taarruzlar sonunda kaleyi iyice yıprattı. 28 Temmuz 1480’de
yahûdî mahallesi tarafından başlattığı büyük taarruzda ise, surlardan açılan
büyük gediklerden içeri giren askerler, bâzı burçlara bayrak dikmeye muvaffak
oldular. Fakat kalenin elden gitmekte olduğunu gören şövalyeler, son bir
gayretle kaleye giren askeri geri püskürttü.
Bir süre daha kuşatmaya devam eden
Mesih Paşa, bir çok askerin telef olması ve kış aylarının yaklaşması sebebiyle
kuşatmayı kaldırıp İstanbul’a döndü.
Rodos’a
karşı yapılan bu harekâtdan bir sene sonra Fâtih Sultan Mehmed Han’ın vefât
etmesi ve ikinci Bâyezîd Han’a karşı taht kavgasına girip, yenilen şehzâde
Cem’in Karamanoğlu Kasım Bey’in tavsiyesiyle Rodos’a sığınması, Rodos
şövalyelerini büyük bir tehlikeden kurtardı. Memleket içinde karışıklık
çıkmasını istemeyen sultan Bâyezîd-i Velî bu durumda Rodos şövalyelerine harp
açamadığı gibi, Cem Sultan’ın kendisine karşı teşebbüse geçmesine meydan
vermemek şartı ile şövalyelere her yıl büyük mikdarda para ödemeyi kabul etti.
Bâyezîd
Han’dan sonra tahta geçen Yavuz Sultan Selîm Han’ın Mısır’ı fethetmesiyle
Rodos’un önemi daha da arttı. Anadolu’dan Mısır’a giden deniz yollarının
emniyetinin tam olarak te’min edilmesi artık kat’î bir zaruret hâlini almıştı.
Yavuz Selîm Han bu maksatla hazırlıklara girişilmesini emretti. Ömrünün vefâ
etmemesi yüzünden, Rodos’un fethi oğlu Kânûnî Sultan Süleymân Han’a kaldı.
Kânûnî
Sultan Süleymân Han tahta geçtiğinde Canberdi Gazâlî isyânı ortaya çıkmış, Rodos
şövalyeleri de bu âsî beylerbeyini top, silâh ve topçu mütehassısları göndermek
suretiyle desteklemişlerdi. Bu isyânı bastırdıktan sonra 1521’de Avrupa’nın en
müstahkem kalelerinden biri olan Belgrad’ı fethedip Macaristan’a büyük bir darbe
vuran Kânûnî Sultan Süleymân Han, bu seferinden dönüşünde hemen hepsi kendi iç
işleri ve siyâsî bir takım hâdiselerle uğraşan Avrupa devletlerinin durumundan
istifâde ederek Rodos’u fethetmeye karar verdi. Ada fethedilirse,
Anadolu-Sûriye-Mısır deniz yolu emniyeti ve hacıların güvenliği sağlanacak,
Rodosluların sık sık Anadolu kıyılarında yaptıkları vurgunlarla müslümanlara
zulümleri önlenecek, müslüman esirler kurtarılacak ve Akdeniz’in stratejik bir
mevkiinde Osmanlı donanmasının barınabileceği bir üsse sâhib olunacaktı.
Kânûnî’nin
bu niyetini öğrenen yeni üstâd-ı âzam Philippe Villiers de L’isle-Adam, şehir
dışında bulunan ve çeşitli milletlerden toplanmış hıristiyanlığın en namlı
askerleri olan şövalyelerinin en kısa zamanda Rodos’a dönmesini istemiş,
kendilerine bir kaç yıl yetecek kadar yiyecek stoku yapmıştı. Ayrıca o devirde
dünyânın en müstahkem kalesi kabul edilen surlarına da güveniyordu.
Kânûnî
Sultan Süleymân Han, Rodos seferine karar verdikten sonra kış mevsimini
hazırlıkla geçirdi. Vezîriâzam Pîrî Mehmed Paşa tersanede yeni gemiler inşâ
ettirdiği gibi, mevcûdları da tamir ettirdi ve uzun bir muhasaraya yetecek kadar
harp levâzımâtı hazırladı.
Seferin
serdârlığına ikinci vezir Mustafa Paşa tâyin edildi. 300 harb ve 400 nakliye
gemisinden meydana gelen donanmanın sevk ve idaresi ise, Barbaros Hayreddîn
Paşa’nın yanında yetişen meşhur amiral Kurdoğlu Muslihiddîn Reis’e verildi. 4
Haziran 1522’de İstanbul’dan donanmayla harekete geçen Mustafa Paşa, 24
Haziran’da Rodos’a geldi. Kânûnî Sultan Süleymân ise 16 Haziran’da kapıkulu ve
sefere me’mûr olan eyâlet askerleriyle birlikte İstanbul’dan kara yoluyla
harekete geçti.
Mustafa
Paşa Rodos’a gelince gemi kaptanlarıyla ve bilhassa donanmanın idaresinden
sorumlu olan Kurdoğlu Muslihiddîn Reis’le görüşerek, adanın yardımına gelmesi
muhtemel Avrupa gemilerine karşı limanın îcâbeden yerlerine muhafaza gemileri
koyduktan sonra, öküz burnu mevkiinden karaya asker çıkarmaya başladı. Çıkarma
harekâtı muntazam ve hiç bir tehlikeye mâruz kalmadan yapıldı. Rodos şehrinin
etrafına metrisler kazılıp getirilen büyük muhasara topları
buralara yerleştirildi. Pâdişâh’ın gelişine kadar geçen bir ay zarfında şehrin
etrafında Osmanlı ordusunun iaşe, barınma ve her türlü istirahat ve hücum
hareketlerini te’min edecek bütün vâsıtalar ve tedbirler alındı. Şehrin
etrafındaki köy halkından alınan her şeyin parası ödeniyor, herhangi bir
haksızlığa meydan verilmiyordu. Esasen adanın Ortodoks rum halkı, katolik
şövalyelerden nefret ederlerdi. Yüzyıllardır şövalyelerin zulüm ve tazyikinden
bıkıp usanan halk, Osmanlı ordusunu sevinçle karşılamış ve bir kurtarıcı gibi
görmüştü.
Kânûnî
Sultan Süleymân Han büyük kara ordusuyla Rodos’a gelişine kadar geçen bir aylık
zamanda, Rodos şövalyeleri de geceli gündüzlü çalışarak müdâfaa tertibatını
kuvvetlendirmişlerdi. Şövalyelerin üstâd-ı azamı Williers de L’isle-Adam,
Osmanlı ordusunu müşkül durumda bırakmak için bir çok köyleri ateşe vermiş, kale
dışındaki bütün binaları yıkmış, kalenin yedi mevkiinden her birini Sekiz Lisan
şövalyelerine yâni Fransız, Alman, İngiliz, İspanyol, Portekiz, İtalya, Overn ve
Provans şövalyelerine vermişdi. Kendisi de Galipler kapısı denilen mevkiin
müdâfaasını üzerine aldı.
Her iki taraf hazırlıklarını
sürdürürken Kânûnî Sultan Süleymân Han 1 Temmuz 1522’de Kütahya’ya geldi.
Anadolu beylerbeyi Kâsım Paşa, Rumeli beylerbeyi Ayas Paşa, yeniçeri ağası Bâli
Ağa ve Azablar ağası Ali Bey de Pâdişâh’ın kuvvetlerine katıldılar. Kânûnî 4
Temmuz’da buradan hareket ederken, Rodos’un İstanbul’dayken yaptığı teslim
teklifini reddettiği ve Kara Mahmûd Reis’in Rodos’un yakınında, müstahkem, küçük
bir ada olan Herke’yi zaptettiği haberlerini aldı. Buradan hareketle 26
Temmuz’da Marmaris’e gelen Kânûnî Sultan Süleymân Han 28 Temmuz’da beraberindeki
yüz bin kişilik ordu ve bütün ağırlıklarıyla Rodos’a geçti. Geçer geçmez
şövalyelere, teslim olurlarsa mal ve canlarına dokunulmayacağını, lüzumsuz yere
kan dökülmesine sebebiyet verilmemesini teklif etti. Teklifin şövalyeler
tarafından reddi üzerine, Ağustos’un birinci günü kale dövülmeye başlandı.
Bütün Ağustos ayı karşılıklı top
ateşi ve yine karşılıklı lağım açmakla geçti. Açılan top ateşiyle kalede mühim
tahribat yapılmasına rağmen, bu tahribat kısa zamanda düşman tarafından
kapatılıyordu. Türk lağımcılarının devamlı Rodos burçlarının altına açtıkları
lağımlar, Avrupa’nın en meşhur mühendisi olup şövalyelere yardıma gelen Gariele
Martinengo’nun mukabil lağımlarıyla karşılaşıyor ve yer altında korkunç
boğuşmalar oluyordu.
Bu sırada
4 Eylül günü İleki adasının da Kara Mahmûd Reis tarafından zaptı haberi geldi.
Kahraman reis, kendisi de ön saflarda çarpışırken şehîd olmuş fakat ada ele
geçirilmişti. 6 Eylül’de ise Rodos’un kuzeybatısında bulunan İncirli adası
teslim oldu. Bu zafer haberlerinin arkasından Mısır beylerbeyi Hayıbay’ın 24
harb gemisi ile mühim mikdârda yardımcı kuvvet göndermesi askerin şevkini iyice
arttırdı. Bir müddet sonra Hayıbay vefât edince Mısır beylerbeyliğine tâyin
edilen Mustafa Paşa’nın yerine Ahmed Paşa serdâr oldu.
Bu
günlerde Rodos kalesinin İngiliz burcunun güney kısmı başarılı bir Türk lağımı
ile havaya uçuruldu. Açılan gedikten giren Türk kahramanları yedi şövalye
bayrağı ele geçirdiler. Bu bölgede meydana gelen şiddetli çarpışmalarda düşmana
büyük zâyiât verdirildi. Şövalyelerin topçu generali ile üstâd-ı âzamın alemdarı
da ölüler arasındaydı. Eylül’ün on ikisinde yapılan bir hücumda bu burca beş
zafer bayrağı dikildi. 24 Eylül’de yapılan umûmî hücumda yeniçeri ağası Bâli Ağa
İspanyol burcuna girip Türk bayrağını burcun tepesine diktiyse de netîce
alınamadı.
10
Aralık’a kadar şiddetli top atışları, lağımlar ve sık sık tekrarlanan umûmî
hücumlarla kaleyi iyice yıpratan Kânûnî Sultan Süleymân Han, şövalyelerin
üstâd-ı âzamına haber göndererek üç gün içinde kalenin teslimini istedi. Üstâd-ı
âzam, böyle mühim bir mes’eleye karar verebilmek için daha uzun bir mühlet
istedi. Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın buna cevâbı müthiş oldu. Top atışları
arttırılıp, muhasara daha da şiddetlendirilerek hücumlar sıklaştırıldı. 18
Aralık’ta yapılan bir umûmî hücumda şövalyeler şehir içindeki istihkâm ve
hendeklerin arkasına çekilmeye mecbur kaldılar ve artık mukavemet etmenin
imkânsızlığını da anladıklarından kaleyi teslim etmeyi kabul ettiler (20 Aralık
1522).
Teslim şartları arasında;
şövalyelerin eşya ve top dışındaki silâhlarını alıp, on gün içinde Rodos’dan
ayrılmaları, bu günler zarfında şehirdeki istihkâmların 4.000 yeniçeri
tarafından emniyete alınması ve asıl kuvvetlerin iki kilometre mesafede
beklemesi, şövalyelerin kumandanı ile beraber önemli elli kişinin bu süre
zarfında rehîne olarak Osmanlı karargâhına gelmeleri, adada Türk hâkimiyeti
kurulduktan sonra din ve mezheb serbestliğinin korunması, halkın beş yıl
müddetle vergiden muaf tutulması gibi, Osmanlıların âlicenaplığını gösteren
şartlar vardı. Kalenin boşaltma işlemleri esnasında Kanunî tarafından kabul
edilen üstâd-ı âzam Villiers de L’isle-Adam Pâdişâh’ın elini öpmekle şereflendi.
Kalenin boşaltma işlemlerinden sonra gemisine binip gitti. Rodos kalesi ile
beraber on iki adanın tamâmı ve şövalyelere âid olan Bodrum da Osmanlı
Devleti’ne bırakılmıştı. Osmanlı Devleti’ne 20.000’den fazla şehide mâl olan bu
fetihten sonra, Kânûnî Sultan Süleymân Han 29 Aralık’da şehre girip kaleyi
gezdi. 2 Ocak Cuma günü ise, câmiye çevrilen Saint Jean kilisesinde Cuma
namazını kıldı. Nâmına okunan hutbeyi dinledi. Aynı gün adadan ayrılıp
Marmaris’e geçti.
3 Ocak günü Aydın, Midilli, Karasi,
Menteşe, Saruhan sancakbeylerine, Anadolu beylerbeyi Kâsım Paşa’nın nezâretinde
Rodos’daki inşâat, îmâr ve iskân işleri bitinceye kadar adada kalmalarını
emredip, İstanbul’a döndü. Rodos’a derhâl Türk göçmenleri yerleştirilmeye
başlandı. Ada bir sancak merkezi yapılıp Cezâyir-i bahr-i sefîd eyâletine
bağlandı. İlk sancakbeyi olarak Midilli bahriye sancakbeyi Mehmed Bey tâyin
edildi. Bundan sonra bir çok câmi, imâret, mektep, medrese ve yol yapılıp ada
îmâr edildi.
1671 yılında hac yolculuğuna
çıktığında Rodos’a uğrayan Evliyâ Çelebi; şehrin içinde 18 müslüman-Türk, 4 rum
ve 2 de yahûdî mahallesi olduğunu ve altı tanesinde Cuma namazı kılınan 36 adet
câmi bulunduğunu kaydetmektedir. Bu câmilerin en meşhurları; Şadırvan Câmii, Ali
Hilmi Paşa Câmii, Murâd Reis Câmii, Ağa Câmii, Hamza Bey Câmii, İbrâhim Paşa
Câmii, Receb Paşa Câmii, Süleymâniye Câmii (Kânûnî Sultan Süleymân Han
tarafından yaptırılmıştır) ve Sultan Mustafa Câmii’dir (Üçüncü Mustafa Han
tarafından yaptırılmıştır). Rodos şehri dışında adadaki köylerde de Türk devrine
âid câmiler bulunmaktadır. Câmiler dışında Rodos’da bugün de kullanılmakta olan
hamam ve her mahallede muhtelif yerlere serpiştirilmiş çeşmeler önemli yer
tutmaktadır.
Rodos
adasında Osmanlı hâkimiyeti 390 sene sürdü. Bu müddet içinde Rodos mühim
hâdiselere sahne olmadı. Fetihten on altı sene sonra Barbaros Hayreddîn Paşa
tarafından Kerpe ve Kaşot adaları zaptedildi. Girid’in fethi için yapılan uzun
muhasara savaşlarında Rodos, Osmanlı donanması için kıymetli bir üs rolünü
oynadı. 1799 senesi başlarında Mısır’daki Napolyon Bonaparte’a karşı sevkedilen
Osmanlı donanması da Rodos’da toplanmıştı.
Rodos,
1912 yılında yapılan Trablusgarb harbi sırasında İtalyanlar tarafından 5
Mayıs’da On iki ada ve Meis adasıyla beraber işgal edildi. Aynı yılın Ekim
ayında Osmanlı-İtalyan murahhas hey’etleri arasında imzalanan Ouchy muahedesiyle
İtalyan hükümeti, adayı Osmanlı Devleti’ne vermeyi kabul etti. Fakat bu sırada
çıkan Balkan harbi sebebiyle iade muameleleri yapılamadı. Balkan harbinde
Osmanlı Devleti’nin yenilmesi ve Yunanistan’ın da, İtalyanların işgal etmediği
Sakız, Midilli, Limni vb. adaları işgal ve diğerleri üzerinde hak iddia etmesi
üzerine işgal ettiği bu adalardan çekilmedi. Birinci Dünyâ savaşına Osmanlı
Devleti’nin karşısında harbe katılan Yunanistan ve müttefiklerine adaların
kendisine âid olduğunu kabul ettirdi. Türkiye de Lozan andlaşmayısla bu
adalardaki haklarından vazgeçti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder