6 Nisan 2012 Cuma

Rodos ve Seferleri


Doğu Akdeniz havzasıyla Ege denizi ve Boğazlar bölgesi arasındaki yol üzerinde bulunması sebebiyle, târihte büyük değer kazanan Rodos adası, ada üzerindeki aynı adı taşıyan müstahkem şehir ve buraya yapılan seferler.
Bilinen târihinden itibaren çeşitli milletlerin ve son olarak da Bizanslıların hâkim olduğu ada, İslâmiyet’in doğuşundan sonra daha hareketli bir hâl aldı. Mısır, Suriye ve Anadolu topraklarına yakınlığı sebebiyle İslâm askerleri adaya bir çok seferler düzenlediler. İlk olarak hazret-i Muâviye 672 yılında Cünâde bin Ebî Ümeyye el-Ezdî kumandasındaki bir filoyu adaya gönderip fethettirdi ve İslâm askeri buraya yerleşti. Bu târihten itibaren sekiz yıl adada kalan bu kuvvetler, 680 yılında halîfe Yezîd’in emri ile geri döndüler.

Bundan sonra tekrar uzun müddet Şarkî Roma imparatorluğunun hâkimiyetinde kalan ada, on dördüncü asrın başlarında Memlûklü sultânı Kalâvûn’un oğlu Sultan Halîl tarafından Kudüs civarındaki son haçlı kırıntılarından bölgenin temizlenmesi sırasında Akka’dan kovulan Hospitaller şövalyelerin eline geçti. Bu şövalyeler, Rodos’a yerleşince kaleyi zamanının en kuvvetli kalelerinden biri durumuna getirdiler. Kudüs’e yöneltilmiş haçlı seferlerinin sona ermesinden sonra Latin-hıristiyan âleminin en kuvvetli bir ileri karakolu rolünü oynadılar. Şövalyeler, Anadolu ve Mısır’a karşı yöneltilmiş seferlerde, İzmir’in ele geçirilmesinde (1344), İskenderiye’nin yağmalanmasında (1365) ve Niğbolu seferinde (1396) faal rol oynayarak müslümanlara her türlü kötülüğü yapmaktan geri durmadılar, özellikle İskenderiye’nin yağmalanmasından sonra Memlûklüler adaya asker gönderdilerse de bunlar ehemmiyetsiz ve en fazla 15-20 gemiden meydana gelen filolar olduğundan başarı sağlayamadılar.
Bu başarıları üzerine kısa bir zaman içinde İstanköy, Kalimnos, Leryos, Sömbeki ve o mıntıkadaki diğer adaları ete geçiren şövalyeler, daha da kuzeye çıkarak İzmir civarındaki kalelerden birini de aldılar. Çelebi Sultan Mehmed Han, İzmir’i Aydınoğlu Cüneyd Bey’den aldığı zaman Rodos şövalyeleriyle uğraşmamak için bunlara İstanköy adası karşısındaki Bodrum kalesini vermişti. Çünkü Anadolu birliğini sağlamak için daha önemli işleri vardı.
Osmanlı Devleti’nin Rodos’a karşı ilk mühim teşebbüsü Fâtih Sultan Mehmed Han zamanına rastlar. Fâtih Sultan Mehmed Han tahta geçtiğinde cülûsunu tebrik için Rodos şövalyeleri elçi yollamışlar ve İstanbul’u fethinden sonra da hediyeler göndererek ticâret andlaşması imzalama isteklerini bildirmişlerdi. Ancak daha sonra papa üçüncü Calixtus’un teşebbüsü ile kurulan hıristiyan ittifakı içinde yer alan Rodos şövalyeleri, Ege denizinde faaliyette bulunan hıristiyan korsanları destekledikleri gibi, Türk kıyılarına taarruzdan ve müslüman halka zulmetmekten geri durmamışlardı.
Rodos şövalyelerinin bu taarruzlarına mukabele olmak üzere 1454, 1455 yıllarında adalara küçük filolarla baskınlar yapılmış ve Osmanlı Devleti’yle andlaşma yapmaya mecbur bırakılmışlardı. Bu andlaşmaya rağmen 1463’de başlayıp on altı yıl boyunca devam eden Osmanlı-Venedik harbinde devamlı Venedik’e destek veren şövalyelere iyi bir ders vermek isteyen Fâtih Sultan Mehmed Han, 1479 senesinde Rodos şövalyelerinden korsanlık teşebbüslerine son vererek, her sene Osmanlı Devleti’ne vergi vermelerini resmen istedi. Bunu kabul etmemeleri üzerine harb hazırlıklarına girişip 1480 ilkbaharında vezir Mesih Paşa kumandasında 180 pare gemiden meydana gelen bir donanmayı Rodos’a gönderdi.
Mayıs ayı sonlarına doğru altmışı kadırga ve diğer muhtelif sınıf gemiden meydana gelen yüz altmış gemiden teşkil edilmiş bir donanma, Mesih Paşa kumandasında gelip Rodos limanı önlerinde demirledi. Şehrin batı sahilindeki Triyanda tarafından Etyen tepesi civarına asker çıkararak faaliyete geçen Mesih Paşa, çıkarmaya engel olmak isteyen şövalyelerin taarruzlarını püskürtüp ağırlıkları karaya çıkardı.
Mesih Paşa önce denizden, sonra da karaya çıkardığı askerlerle Rodos kalesine karşı yaptığı müteaddit taarruzlar sonunda kaleyi iyice yıprattı. 28 Temmuz 1480’de yahûdî mahallesi tarafından başlattığı büyük taarruzda ise, surlardan açılan büyük gediklerden içeri giren askerler, bâzı burçlara bayrak dikmeye muvaffak oldular. Fakat kalenin elden gitmekte olduğunu gören şövalyeler, son bir gayretle kaleye giren askeri geri püskürttü.
Bir süre daha kuşatmaya devam eden Mesih Paşa, bir çok askerin telef olması ve kış aylarının yaklaşması sebebiyle kuşatmayı kaldırıp İstanbul’a döndü.
Rodos’a karşı yapılan bu harekâtdan bir sene sonra Fâtih Sultan Mehmed Han’ın vefât etmesi ve ikinci Bâyezîd Han’a karşı taht kavgasına girip, yenilen şehzâde Cem’in Karamanoğlu Kasım Bey’in tavsiyesiyle Rodos’a sığınması, Rodos şövalyelerini büyük bir tehlikeden kurtardı. Memleket içinde karışıklık çıkmasını istemeyen sultan Bâyezîd-i Velî bu durumda Rodos şövalyelerine harp açamadığı gibi, Cem Sultan’ın kendisine karşı teşebbüse geçmesine meydan vermemek şartı ile şövalyelere her yıl büyük mikdarda para ödemeyi kabul etti.
Bâyezîd Han’dan sonra tahta geçen Yavuz Sultan Selîm Han’ın Mısır’ı fethetmesiyle Rodos’un önemi daha da arttı. Anadolu’dan Mısır’a giden deniz yollarının emniyetinin tam olarak te’min edilmesi artık kat’î bir zaruret hâlini almıştı. Yavuz Selîm Han bu maksatla hazırlıklara girişilmesini emretti. Ömrünün vefâ etmemesi yüzünden, Rodos’un fethi oğlu Kânûnî Sultan Süleymân Han’a kaldı.
Kânûnî Sultan Süleymân Han tahta geçtiğinde Canberdi Gazâlî isyânı ortaya çıkmış, Rodos şövalyeleri de bu âsî beylerbeyini top, silâh ve topçu mütehassısları göndermek suretiyle desteklemişlerdi. Bu isyânı bastırdıktan sonra 1521’de Avrupa’nın en müstahkem kalelerinden biri olan Belgrad’ı fethedip Macaristan’a büyük bir darbe vuran Kânûnî Sultan Süleymân Han, bu seferinden dönüşünde hemen hepsi kendi iç işleri ve siyâsî bir takım hâdiselerle uğraşan Avrupa devletlerinin durumundan istifâde ederek Rodos’u fethetmeye karar verdi. Ada fethedilirse, Anadolu-Sûriye-Mısır deniz yolu emniyeti ve hacıların güvenliği sağlanacak, Rodosluların sık sık Anadolu kıyılarında yaptıkları vurgunlarla müslümanlara zulümleri önlenecek, müslüman esirler kurtarılacak ve Akdeniz’in stratejik bir mevkiinde Osmanlı donanmasının barınabileceği bir üsse sâhib olunacaktı.
Kânûnî’nin bu niyetini öğrenen yeni üstâd-ı âzam Philippe Villiers de L’isle-Adam, şehir dışında bulunan ve çeşitli milletlerden toplanmış hıristiyanlığın en namlı askerleri olan şövalyelerinin en kısa zamanda Rodos’a dönmesini istemiş, kendilerine bir kaç yıl yetecek kadar yiyecek stoku yapmıştı. Ayrıca o devirde dünyânın en müstahkem kalesi kabul edilen surlarına da güveniyordu.
Kânûnî Sultan Süleymân Han, Rodos seferine karar verdikten sonra kış mevsimini hazırlıkla geçirdi. Vezîriâzam Pîrî Mehmed Paşa tersanede yeni gemiler inşâ ettirdiği gibi, mevcûdları da tamir ettirdi ve uzun bir muhasaraya yetecek kadar harp levâzımâtı hazırladı.
Seferin serdârlığına ikinci vezir Mustafa Paşa tâyin edildi. 300 harb ve 400 nakliye gemisinden meydana gelen donanmanın sevk ve idaresi ise, Barbaros Hayreddîn Paşa’nın yanında yetişen meşhur amiral Kurdoğlu Muslihiddîn Reis’e verildi. 4 Haziran 1522’de İstanbul’dan donanmayla harekete geçen Mustafa Paşa, 24 Haziran’da Rodos’a geldi. Kânûnî Sultan Süleymân ise 16 Haziran’da kapıkulu ve sefere me’mûr olan eyâlet askerleriyle birlikte İstanbul’dan kara yoluyla harekete geçti.
Mustafa Paşa Rodos’a gelince gemi kaptanlarıyla ve bilhassa donanmanın idaresinden sorumlu olan Kurdoğlu Muslihiddîn Reis’le görüşerek, adanın yardımına gelmesi muhtemel Avrupa gemilerine karşı limanın îcâbeden yerlerine muhafaza gemileri koyduktan sonra, öküz burnu mevkiinden karaya asker çıkarmaya başladı. Çıkarma harekâtı muntazam ve hiç bir tehlikeye mâruz kalmadan yapıldı. Rodos şehrinin etrafına metrisler kazılıp getirilen büyük muhasara topları buralara yerleştirildi. Pâdişâh’ın gelişine kadar geçen bir ay zarfında şehrin etrafında Osmanlı ordusunun iaşe, barınma ve her türlü istirahat ve hücum hareketlerini te’min edecek bütün vâsıtalar ve tedbirler alındı. Şehrin etrafındaki köy halkından alınan her şeyin parası ödeniyor, herhangi bir haksızlığa meydan verilmiyordu. Esasen adanın Ortodoks rum halkı, katolik şövalyelerden nefret ederlerdi. Yüzyıllardır şövalyelerin zulüm ve tazyikinden bıkıp usanan halk, Osmanlı ordusunu sevinçle karşılamış ve bir kurtarıcı gibi görmüştü.
Kânûnî Sultan Süleymân Han büyük kara ordusuyla Rodos’a gelişine kadar geçen bir aylık zamanda, Rodos şövalyeleri de geceli gündüzlü çalışarak müdâfaa tertibatını kuvvetlendirmişlerdi. Şövalyelerin üstâd-ı azamı Williers de L’isle-Adam, Osmanlı ordusunu müşkül durumda bırakmak için bir çok köyleri ateşe vermiş, kale dışındaki bütün binaları yıkmış, kalenin yedi mevkiinden her birini Sekiz Lisan şövalyelerine yâni Fransız, Alman, İngiliz, İspanyol, Portekiz, İtalya, Overn ve Provans şövalyelerine vermişdi. Kendisi de Galipler kapısı denilen mevkiin müdâfaasını üzerine aldı.
Her iki taraf hazırlıklarını sürdürürken Kânûnî Sultan Süleymân Han 1 Temmuz 1522’de Kütahya’ya geldi. Anadolu beylerbeyi Kâsım Paşa, Rumeli beylerbeyi Ayas Paşa, yeniçeri ağası Bâli Ağa ve Azablar ağası Ali Bey de Pâdişâh’ın kuvvetlerine katıldılar. Kânûnî 4 Temmuz’da buradan hareket ederken, Rodos’un İstanbul’dayken yaptığı teslim teklifini reddettiği ve Kara Mahmûd Reis’in Rodos’un yakınında, müstahkem, küçük bir ada olan Herke’yi zaptettiği haberlerini aldı. Buradan hareketle 26 Temmuz’da Marmaris’e gelen Kânûnî Sultan Süleymân Han 28 Temmuz’da beraberindeki yüz bin kişilik ordu ve bütün ağırlıklarıyla Rodos’a geçti. Geçer geçmez şövalyelere, teslim olurlarsa mal ve canlarına dokunulmayacağını, lüzumsuz yere kan dökülmesine sebebiyet verilmemesini teklif etti. Teklifin şövalyeler tarafından reddi üzerine, Ağustos’un birinci günü kale dövülmeye başlandı.
Bütün Ağustos ayı karşılıklı top ateşi ve yine karşılıklı lağım açmakla geçti. Açılan top ateşiyle kalede mühim tahribat yapılmasına rağmen, bu tahribat kısa zamanda düşman tarafından kapatılıyordu. Türk lağımcılarının devamlı Rodos burçlarının altına açtıkları lağımlar, Avrupa’nın en meşhur mühendisi olup şövalyelere yardıma gelen Gariele Martinengo’nun mukabil lağımlarıyla karşılaşıyor ve yer altında korkunç boğuşmalar oluyordu.
Bu sırada 4 Eylül günü İleki adasının da Kara Mahmûd Reis tarafından zaptı haberi geldi. Kahraman reis, kendisi de ön saflarda çarpışırken şehîd olmuş fakat ada ele geçirilmişti. 6 Eylül’de ise Rodos’un kuzeybatısında bulunan İncirli adası teslim oldu. Bu zafer haberlerinin arkasından Mısır beylerbeyi Hayıbay’ın 24 harb gemisi ile mühim mikdârda yardımcı kuvvet göndermesi askerin şevkini iyice arttırdı. Bir müddet sonra Hayıbay vefât edince Mısır beylerbeyliğine tâyin edilen Mustafa Paşa’nın yerine Ahmed Paşa serdâr oldu.
Bu günlerde Rodos kalesinin İngiliz burcunun güney kısmı başarılı bir Türk lağımı ile havaya uçuruldu. Açılan gedikten giren Türk kahramanları yedi şövalye bayrağı ele geçirdiler. Bu bölgede meydana gelen şiddetli çarpışmalarda düşmana büyük zâyiât verdirildi. Şövalyelerin topçu generali ile üstâd-ı âzamın alemdarı da ölüler arasındaydı. Eylül’ün on ikisinde yapılan bir hücumda bu burca beş zafer bayrağı dikildi. 24 Eylül’de yapılan umûmî hücumda yeniçeri ağası Bâli Ağa İspanyol burcuna girip Türk bayrağını burcun tepesine diktiyse de netîce alınamadı.
10 Aralık’a kadar şiddetli top atışları, lağımlar ve sık sık tekrarlanan umûmî hücumlarla kaleyi iyice yıpratan Kânûnî Sultan Süleymân Han, şövalyelerin üstâd-ı âzamına haber göndererek üç gün içinde kalenin teslimini istedi. Üstâd-ı âzam, böyle mühim bir mes’eleye karar verebilmek için daha uzun bir mühlet istedi. Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın buna cevâbı müthiş oldu. Top atışları arttırılıp, muhasara daha da şiddetlendirilerek hücumlar sıklaştırıldı. 18 Aralık’ta yapılan bir umûmî hücumda şövalyeler şehir içindeki istihkâm ve hendeklerin arkasına çekilmeye mecbur kaldılar ve artık mukavemet etmenin imkânsızlığını da anladıklarından kaleyi teslim etmeyi kabul ettiler (20 Aralık 1522).
Teslim şartları arasında; şövalyelerin eşya ve top dışındaki silâhlarını alıp, on gün içinde Rodos’dan ayrılmaları, bu günler zarfında şehirdeki istihkâmların 4.000 yeniçeri tarafından emniyete alınması ve asıl kuvvetlerin iki kilometre mesafede beklemesi, şövalyelerin kumandanı ile beraber önemli elli kişinin bu süre zarfında rehîne olarak Osmanlı karargâhına gelmeleri, adada Türk hâkimiyeti kurulduktan sonra din ve mezheb serbestliğinin korunması, halkın beş yıl müddetle vergiden muaf tutulması gibi, Osmanlıların âlicenaplığını gösteren şartlar vardı. Kalenin boşaltma işlemleri esnasında Kanunî tarafından kabul edilen üstâd-ı âzam Villiers de L’isle-Adam Pâdişâh’ın elini öpmekle şereflendi. Kalenin boşaltma işlemlerinden sonra gemisine binip gitti. Rodos kalesi ile beraber on iki adanın tamâmı ve şövalyelere âid olan Bodrum da Osmanlı Devleti’ne bırakılmıştı. Osmanlı Devleti’ne 20.000’den fazla şehide mâl olan bu fetihten sonra, Kânûnî Sultan Süleymân Han 29 Aralık’da şehre girip kaleyi gezdi. 2 Ocak Cuma günü ise, câmiye çevrilen Saint Jean kilisesinde Cuma namazını kıldı. Nâmına okunan hutbeyi dinledi. Aynı gün adadan ayrılıp Marmaris’e geçti.
3 Ocak günü Aydın, Midilli, Karasi, Menteşe, Saruhan sancakbeylerine, Anadolu beylerbeyi Kâsım Paşa’nın nezâretinde Rodos’daki inşâat, îmâr ve iskân işleri bitinceye kadar adada kalmalarını emredip, İstanbul’a döndü. Rodos’a derhâl Türk göçmenleri yerleştirilmeye başlandı. Ada bir sancak merkezi yapılıp Cezâyir-i bahr-i sefîd eyâletine bağlandı. İlk sancakbeyi olarak Midilli bahriye sancakbeyi Mehmed Bey tâyin edildi. Bundan sonra bir çok câmi, imâret, mektep, medrese ve yol yapılıp ada îmâr edildi.
1671 yılında hac yolculuğuna çıktığında Rodos’a uğrayan Evliyâ Çelebi; şehrin içinde 18 müslüman-Türk, 4 rum ve 2 de yahûdî mahallesi olduğunu ve altı tanesinde Cuma namazı kılınan 36 adet câmi bulunduğunu kaydetmektedir. Bu câmilerin en meşhurları; Şadırvan Câmii, Ali Hilmi Paşa Câmii, Murâd Reis Câmii, Ağa Câmii, Hamza Bey Câmii, İbrâhim Paşa Câmii, Receb Paşa Câmii, Süleymâniye Câmii (Kânûnî Sultan Süleymân Han tarafından yaptırılmıştır) ve Sultan Mustafa Câmii’dir (Üçüncü Mustafa Han tarafından yaptırılmıştır). Rodos şehri dışında adadaki köylerde de Türk devrine âid câmiler bulunmaktadır. Câmiler dışında Rodos’da bugün de kullanılmakta olan hamam ve her mahallede muhtelif yerlere serpiştirilmiş çeşmeler önemli yer tutmaktadır.
Rodos adasında Osmanlı hâkimiyeti 390 sene sürdü. Bu müddet içinde Rodos mühim hâdiselere sahne olmadı. Fetihten on altı sene sonra Barbaros Hayreddîn Paşa tarafından Kerpe ve Kaşot adaları zaptedildi. Girid’in fethi için yapılan uzun muhasara savaşlarında Rodos, Osmanlı donanması için kıymetli bir üs rolünü oynadı. 1799 senesi başlarında Mısır’daki Napolyon Bonaparte’a karşı sevkedilen Osmanlı donanması da Rodos’da toplanmıştı.
Rodos, 1912 yılında yapılan Trablusgarb harbi sırasında İtalyanlar tarafından 5 Mayıs’da On iki ada ve Meis adasıyla beraber işgal edildi. Aynı yılın Ekim ayında Osmanlı-İtalyan murahhas hey’etleri arasında imzalanan Ouchy muahedesiyle İtalyan hükümeti, adayı Osmanlı Devleti’ne vermeyi kabul etti. Fakat bu sırada çıkan Balkan harbi sebebiyle iade muameleleri yapılamadı. Balkan harbinde Osmanlı Devleti’nin yenilmesi ve Yunanistan’ın da, İtalyanların işgal etmediği Sakız, Midilli, Limni vb. adaları işgal ve diğerleri üzerinde hak iddia etmesi üzerine işgal ettiği bu adalardan çekilmedi. Birinci Dünyâ savaşına Osmanlı Devleti’nin karşısında harbe katılan Yunanistan ve müttefiklerine adaların kendisine âid olduğunu kabul ettirdi. Türkiye de Lozan andlaşmayısla bu adalardaki haklarından vazgeçti. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder